2 Ekim 2012 Salı

Lise Gömleği

Geçen gün karşıma liseden mezun olurken çoğu kişiye imzalattırdığım gömleğim çıktı. Dolabımın içine tıkıştırmışım. Hatta görünce “Bu ne lan renkli renkli manyak mıyım neyim güzelim gömleği ziyan etmişim üzerini karalayıp!” falan dedim ama üzerindeki yazıları görünce bana hatıra olsun diye yazı yazanlara karşı çok büyük haksızlık ettiğimi düşünüp biraz üzülmeye başladım. Üzülme seviyesinin yeterli seviyeye geldiğine inanınca da “Bakalım neler yazılmış benim hakkımda?” diye büyük bir merakla gömleği incelemeye koyuldum. Merakım bir ara öyle bir boyuta geldi ki utanmasam ortada kimse olmadığı halde “Hanım koş koş eğlence başlıyor! Çayı kap gel!” diye hayali eşimi çağıracaktım yanıma.

Gömleği incelerken gözüme çarpan ilk şey “Şerefsiz kimyacı!” ifadesi oldu. Kimyayı kazandığım daha o zaman belli değilken insanlarda nasıl böyle bir imaj oluşturduğumu çok merak ettim. Ya herkes geleceği görebiliyor ve hakkında yorum yapabiliyordu, ben ise öküz gibi yaşıyordum ya da millet boş atıp dolu tutuyordu. Tanıdığım kadarıyla tüm arkadaşlarım zeki insanlardı ve az önce saydığım seçeneklerden birincisinin daha mantıklı olduğuna inandım. Yani kimya okuyacağım belliydi ve ben bunu daha o zaman fark etmemiştim. Dünyadan bihaber yaşıyordum resmen. Madem kimyayı kazanacağım biliniyordu niye ÖSS stresi çekip tercih sonuçlarının açıklanması için günlerce beklemiştim ki! İşte bu da adeta bir öküz gibi yaşadığımın kanıtıydı. Şimdi taşlar yerine oturuyordu. Herkes illa bir kere kimyaya dokundurmuş, kimyasal espriler yapmıştı. Liseden Erdem değil de kimya mezun oluyordu sanki. Bu da sanırım “Şerefsiz kimyacı!” ifadesindeki “şerefsiz” ifadesinin niye yazıldığını açıklıyordu. O kadar yıl birlikte okumuştuk ama insanlarda kimya kadar etki bırakamamıştım. Galiba kimsenin hatırlamak istemediği gerçekten şerefsiz bir bireydim.

Gömleği ters çevirip diğer tarafta yazanlara baktım. Buradakiler nispeten daha kısa yazılardı ve hayatım boyunca mutlu olmamı, istediklerimi gerçekleştirmemi dileyen içeriklere sahipti. Hatta alt alta yazan iki kişinin ikisi de aynı şeyleri yazmıştı. “Ulan bari burada kopya çekmeyin” diyip “Meh meh” diye gülerek lisedeki kopya ortamımıza küçük göndermelerde bulunup minik mutluluklar yaşadım. Ama ön taraftaki yazılar daha ilginç diye tekrar ön yüze geldim sonra.

Mesela Emre kapak maçıyla ilgili bir sürü cümle kurmuştu ve bizi hiç tanımadan bu gömleği okumaya kalkan biri dört yılı yuvarlak bir plastiğin peşinde koşarak geçirdiğimize ve ömrümüzü ziyan ettiğimize inanabilirdi. Hele bir de üniversiteye giremeseydik, “Ee tabii topun peşinde koşun anca!” diye azar işitirdik kesin. Nihan da “Tam alışmıştım sana ama okul bitiyor işte” yazmış. Bunu okuyunca “Oha Nihan 4 senede mi alıştın anca!” diye bir yorum yapıp bu kadar anlaşılmayacak bir insan olduğuma şaşırdım. Hatta bir ara işi abartıp “Beni kimse anlamıyor!” diye düşündüğümden gözlerim doldu. Yaşlı gözlerle Pınar’ın yazdıklarını okumaya çalıştım ama bir şey görünmüyordu. “Herhalde gözyaşından oldu, bir kurulayayım gözleri, öyle bakayım” dedim ama bu işlemi tamamladıktan sonra bile hiçbir şey okuyamadım. Pınar işi aceleye getirmişti, salla pati yazmıştı, hiç umursamamıştı, uydurmuştu, karalamıştı bir şeyler. Bu yüzden kendisine karşı biraz sitemkar bir tavır takındım ama sonra “Sanırım bize yiyecek almak için kantine koşması gerekiyordu, ondan böyle okunmayacak şekilde yazdı” diye düşündüğümden tüm sitemimi geri çekerek Pınar’a bir kez daha teşekkür ettim. Bir de Ezgi’ye trip mi atmışım ne yapmışım gömleğe yazı yazmadan önce, artık ne yaptıysam, bir dokunaklı yazmış ki sorma gitsin! O kadar dokunaklı ki ağlama seviyesini geçip kahkaha atabilirsin! Şimdi göstersem gömleği, hayatındaki en büyük pişmanlığı yaşar herhalde bu kadar arabesk bir moda geçtiği için hehe.

Aslında tüm bunları okuduğum zaman fark ettiğim şey şu oldu: Yıllar geçmiş üzerimizden. 2005’te mezun oldum ben liseden ve 7 koca yıl bitmiş. Herkes farklı yerlere dağılmış, birbirimizden başka onlarca insan tanıdık, hiçbir zaman kopamayacağımızı sanmıştık ama ayda yılda bir görüşürsek dua eder konuma geldik. He belki benim öküzlüğümden dolayı görüşememişimdir kimseyle. Ama yine de hayatın böyle garip bir yanı var, birilerini sokuyor hayatımıza ve sonra çekip alıyor, arkasında da böyle hatırlanacak şeyler bırakıyor illa ki, zaman zaman o bizden ayırdıklarını gözümüzün önüne getirecek. Unutmak diye bir şey yok zaten de sadece az hatırlıyorsun. Böyle şeylerle karşılaşınca da bazen gülümsüyor, bazen dalıp gidiyorsun uzaklara. Bu kez bayağı güldüm ama. Teşekkürler sevgili arkadaşlarım…

http://www.youtube.com/watch?v=dHGa3q2UwOk