28 Kasım 2012 Çarşamba

Ne Desem Bilemedim

Önce çocuğunun dersleri hakkında genel bir bilgi veriyor bana annesi. Matematikte sorun yaşadığını, Türkçe’de de durumun çok farklı olmadığını, aslında şöyle eni konu biraz düşündüğünde tüm derslerinde sıkıntısı olduğunu anlatıyor. Bütün gün bilgisayar ve televizyon karşısında vakit geçirdiğini, toplamayı ve çıkarmayı yapamadığını ama internetteki online oyunlarda mesela “Metin 2”de ninja olup oraya buraya saldırmadaki üstünlüğünü kimseye kaptırmadığından bahsediyor. Karşımda iflah olmaz bir çocuk olmalı. Sayılarla ve dört işlemle bir ninja gibi savaştığını düşünüyorum. 8’i 2’ye böl denince sonucu 4 bulmak yerine, elindeki hayali kılıcı kullanıp 8’i yukarıdan bölerek biri ters biri düz 3 elde edecek gibi sanki. Çocuğun annesinin de “Metin 2” ya da “Counter Strike” gibi oyunları nasıl bu kadar iyi bildiği tam bir muamma. Çocuklarıyla eve kapanıp deli gibi kapışıyor olabilirler. Çocuğunun kafasına oyunda da olsa kurşun sıkan ve bunu yaptığı için de “muhahaha”diye gülen bir anne düşünüyorum. Çok güzel şeyler belirmiyor kafamda.

Çocuğunu yeterince kötüledikten sonra biraz da kendisinden ve ailenin diğer bireylerinden bahsetmeye başlıyor annemiz. Büyük çocuğunun matematik zekası olduğunu ve bunun da öğretmeni tarafından tescillendiğini söylerken mağrur bir ifade takınıyor. Öğretmenin hangi bilimsel yöntemlerle böyle bir kanıya vardığını anlamak güç ama anne büyük oğlunun böyle bir meziyete sahip olmasından memnun. Benim hangi bölümden mezun olduğumu soran annemiz, “Kimya” cevabını alınca lisedeki en iyi derslerinin kimya ve biyoloji olduğunu, bu derslerden 8 veya 9 aldığını fakat matematik ve fizikte anca 1 ya da 2 sonucuyla karşılaştığını söylüyor. “8 veya 9 almak çok büyük bir başarı değil aslında” diye düşünüyorum. “100 puandan 8 almak nedir ki! Bu mu iyi ders kavramı!” diye kafamdan türlü düşünceler geçirirken, annemiz artık suratımda nasıl bir anlamsız ifade gördüyse “10’luk sistemde tabii” diyor. Böyle garip ifadelerim var çünkü benim. Anlamadığım bir şey olunca suratım aptallık kisvesiyle doluyor. Dünyanın en gerizekalısı benmişim gibi duruyorum.

Kimya ve biyolojide bu kadar başarılı olmasına rağmen matematikte sıkıntı yaşamasının sebebini ise “x” ve “y”nin tam olarak kendi zamanında ortaya çıkmasına bağlıyor annemiz. “x ve y geldi, matematik bitti benim için” diyor. Karşımda ölümsüzlüğün sırrını yakalamış bir insan olabilir, zira “x” ve “y” milattan önce bilmem kaç yılında İskenderiyeli bir abi tarafından ilk defa kullanılmış sanırım. O zamandan beri yaşıyorsa eğer bu karşımdaki insan, çok büyük saygı duymalıyım kendisine. Ama kadının düştüğü durum da kötü tabii. Düşünsenize birisi çıkıyor karşınıza ve diyor ki “Su artık hidrojenden olmayacak, zemçük diye bir şey buldum ben, ondan meydana gelecek”. Ee bu durumda kimyayla olan ilişkimiz çok büyük sekteye uğrar gibi duruyor. Daha önce görmemişsin çünkü herhangi bir zemçük.

Daha önce hiç görmediğim insanların hayat hikayelerini biraz daha dinlersem en kısa sürede Müge Anlı’nın programında kadrolu seyirci olmak için başvurabilirim. O derece alıştım böyle bir konsepte çünkü. İşi gücü bırakıp o programa çıkarak “Aa Mehmet Bey hatalı, kızını bırakmayacaktı öyle başı boş, kız da kaçar gider tabii, sonra böyle arar durursun işte, fidan gibi kız cık cık cık” derken hayal ediyorum. İçime sıkıntı basıyor. Bugüne kadar milletin kafasında oturttuğum düşüncelerin, bir akşam özel derse gitmemin ve karakterimin bir anda değişmesinin yüzünden tamamen alt üst olmasını kabul edemem. Hemen derse başlamak için “Ee gelsin artık Eren bari” diyorum. Kadın “Eren uyuyor yeaa” diyor. Ben ders anlatacağım ve adamda en ufak bir istek yok belli ki. Bunu göstermek için de uyumayı tercih etmiş. “Ee uyanmayacak mı?” diye soruyorum. Annemiz “Tamam, uyandırayım bari” diyor. Evet, “Bari” var o cümlenin sonunda. Sanki zorla ders anlatmaya gitmişim gibi. “Tamam, kalksın bari de sen de anlat dersini git” gibi.

Anne çocuğunu uyandırmak için bayağı efor sarf ediyor duyduğum kadarıyla. Fakat başarı oranı düşük, çünkü çocuktan “ımm hımm ndfnpnrbrng” gibi tepkiler geliyor. Kadın pes ederek benim yanıma gelip, “İnanmıyor sizin geldiğinize, bir görünün de uyansın” diyor. Masallarda anlatılan korkunç devler gibi biri olarak gözüküyorum galiba. Çocuk beni görecek ve uykusundan zıplayarak kalkacak. Nasıl bir tipim varsa artık!

Çocuğun odasına gidip en naif halimle “Eren hadi kalk artık diyorum”. Kendi kardeşime bile bu kadar şefkatle yaklaşmadım bu yaşıma kadar. Adam atletiyle falan yatmış yatağına ve bir prenses gibi uyandırılmayı bekliyor resmen. Bir erkeğin de prenses gibi uyandırılmayı beklemesi de çok komik tabii. Gözlerini açıp etrafa bakınıyor ben seslenince. Embesil yaradılışlı gibi gözüküyor ama uyku sersemliğinden olabilir bu durum, bilmiyorum. “Hadi bakalııııııım” diyerek sevimliliğime sevimlilik katıyorum. Bunların acısını birazdan psikopat sorular sorarak çıkaracağım kendisinden.

Önüme koyduğu defteri okumanın herhangi bir yolu yok. Her sayfada en fazla üç kelime var, o kadar büyük yazılmış ama yazıyı ilk bulan Sümerli bile daha düzgün bir şeyler karalamıştır. “Ne yazıyor burada?” diye soruyorum. “Rasyonel sayılar” diyor. Daha çok “rasyenik soyelar” yazılmış gibi gözüküyor aslında. “Hımm demek bunları işliyorsunuz?” diye soruyorum. “Bilmiyorum” diyor. Kafasını iyice karıştırmak için “Bunu işleyip işlemediğinizi mi bilmiyorsun, yoksa rasyonel sayılar konusunu mu bilmiyorsun?” diye soruyorum. Uyanmak için beni odana kadar yorar mısın sen! Al bakalım sana! Biraz yüzüme baktıktan sonra yine “Bilmiyorum” diyor. Çocuğa bakıyorum, hiç de öyle “Tek bildiğim hiçbir şey bilmediğimdir” felsefesini düşünebilecekmiş gibi de gözükmüyor aslında. Ya da benle güzelce dalga geçiyor. Dalga geçiyorsa “Sen benim kim olduğumu biliyor musun!” diye çıkışırım ama ona da “Bilmiyorum” diye cevap verir, çünkü ilk defa görüyor beni, haklı yani.

Baktım bir yere varamıyoruz, bari ders anlatmaya başlayayım. Rasyonel sayılar iyi bir seçim. Hem kolay konu. Az önce “Psikopatlık yapacağım sana manyak manyak sorular sorarak” diye aldığım kararı bu konuda uygulayamam. Neyse, bir dahaki sefere daha bir manyaklaşırım artık. Bu arada pay, payda, toplama, çarpma derken çocuğun beyni açılıyor sanki. Arada bir kısa devre yaptığı oluyor gerçi, önündeki işlemi bırakıp “Ne zaman geleceksin haftaya?”, “Kaç kere geleceksin haftada?”gibi sorular sorup bir de kendine “İngilizce, toplama, performans, Namık, uçlu kalem, klavye” gibi kelimeler sayıklıyor. Sayıklamadan arta kalan zamanda kendisine sorulan 20 sorudan 19 tanesini doğru cevaplayınca “Tamam, olmuş bu” diyip dersi bitiriyorum.

Ders bitince çocuğun annesi geliyor, çocuğunun nasıl olduğunu soruyor, her zaman kullandığım kalıpları kullanıyorum ben de: Aslında çalışsa olur ama dikkatsizlik var. Kendini verince yapıyor yani ama istekli yaklaşması lazım. Kadın “Lise yıllarında matematikte ben de böyleydim, hele x ve y görünce …” diye tekrar konuşmaya başlayınca kapıyı çekip koşa koşa iniyorum merdivenlerden. Metin 2’de düşmandan kaçan bir ninjayım artık. Ve bu yolda önüme çıkan hiçbir “x” ve y”ye acımamam gerekiyor.