29 Mayıs 2013 Çarşamba

Göbekli

Bugünlerde en fazla duyduğum cümleler şu şekilde: “Sen kilo mu aldın? Valla aldın he! Şişmanladın mı sen? Biraz göbek çıkmış sanki? Suratından belli canım, valla almışsın. İyi bakıyorlar sana. Tabii bir de bütün gün oturuyorsun, oturmak böyle yapıyor insanı.” Zaten şirkete girerken her sabah ve şirketten çıkarken her akşam mutlaka herkes bir sıradan geçiriyor beni. 50 tane çalışan var, arkadaş hepsi mi aynı şeyi söyler!

Bu kadar çok tepki alınca ve evdeyken de aynı şeyleri duyunca, dedim ki “Galiba kilo aldım, bir spora gideyim ben. Hem kilo veririz, sağlıklı yaşam falan, bunlar önemli şeyler, hem de ‘Spora gidiyorum yeaa’, ‘Spordan çıktım yeaa’ gibi cümleler kurmak insana hafif bir büyüleyici özellik katıyor. Kendimi bu konuda ikna etmek biraz uzun sürdü, şimdi kim akşam işten çıktıktan sonra haftanın bilmem kaç günü spora gidip aletlerin üzerinde çeşitli hareketler yapacaktı? Zaten alışmışım eve geldiğim gibi kendimi yatağa fırlatmaya, yani normal bir yatış değil bu, odama girer girmez, koşarak yatağa doğru bir atlayış ve atladıktan sonra da birkaç turluk zıplayıştan bahsediyorum. Bir de bu yaşa kadar bünye, spor nedir bilmemiş. Beden eğitimi dersinde yapılanlar dışında vücuda hareket kabiliyeti kazandırabilecek herhangi bir hareket yapılmamış. Haftada 2 saatlik beden eğitimi dersi de ne kadar zaten insana? Ki bu insan takla atmayı bile beceremiyorsa, bu yaşına kadar spor kavramı çok yabancı kalmış olmalı.

Fakat annem ve İrem’in baskıları neticesinde “Tamam yeaa gideriz of tamam, gidelim bakalım tamam yeaa” şeklinde tepkiler vererek bir spor salonuna yazılmaya karar verdim. Birçok kez söylediğim gibi, felaket derecede gaza gelen bir yapım olduğu için de spor salonuna yazıldığım akşamın ertesi günü hemen spor çantaları, spora uygun kıyafetler, havlular falan alındı. Çeyiz hazırlığı gibi. Sanki ertesi gün hemen yıldırım nikahıyla evleniyorum. Nasıl bu kadar gaza geliyorum hiç anlamıyorum da. Yapmaktan nefret ettiğim bir şey bile olsa, eğer bir şekilde onu gerçekleştirmeye ikna olduysam, sanki bugüne kadar onsuz duramamışım da hatta nefes almam bile ona bağlıymış gibi davranıyorum. Hiçbir şey eksik olmamalı, yoksa çok ayıp olurmuş gibi.

Tabii gaza gelme olayı böyle kıyafetle, çantayla falan sınırlı kalmadı. Çünkü sadece spor yapmak yetmezdi, yediğimiz şeylere de dikkat etmeliydik. Bu dahiyane(!) fikir aklıma gelince koşa koşa markete gittim. Hatta koşarak gittiğim için de “Spor olayına şimdiden uyum sağladım, yemin ederim her şeyin hakkını vererek yapan bir bireyim” diye kendi kendime çıkarımlar yaparak biraz şımardım. Markette ne kadar probiyotik yoğurt, kepekli bisküvi, yağı azaltılmış kraker, uzun proseslerden geçerek tam vücudumuza uyacak şekilde hazırlanmış çikolata, yağları eriten çay, yağları eritmekle kalmayıp onlar hallaç pamuğu gibi atabilen su falan ne varsa topladım. Kasada ödeme yaptıktan sonra “Aslında bu paraya 5-6 tane menü yenirdi Burger King’e gidip” falan dedim. Belli bir zihniyeti oturttuktan sonra ondan vazgeçebilmek kolay olmuyor dostlarım.

Ve spora gitme vakti geldi çattı. Salondan içeri girince fark ettim ki herkes kas yapmaya çalışıyor, kilo vermek isteyen pek yok. Ben de sanki kas yapmaya gelmişim de kiloyla alakalı en küçük bir sıkıntım yokmuş gibi bir izlenim uyandırmak istediğimden, göbeğimi içime çekerek yürümeye başladım. Hatta bir ara o kadar çok çekmişim ki, göbeğim sırtımdan çıktı. İlginç bir yaşam formu gibi gözüktüğümü fark ettim. “Acaba biraz daha içime çekersem, sırt bölgemden “fiyuut” diye kaçar gider mi göbeğim? Böylece hiç spor yapmadan istenmeyen kilolardan kurtulurum” diye düşündüm. Uğraştım ama olmadı. “En iyisi normal yollardan kilo vermek, hiç böyle deneysel çalışmalar içerisine girmemek” diye düşünüp bana “Hoca” olarak takdim ettikleri yaklaşık 1.30 boylarındaki adamın yanına gittim. Adam kilo vermeyi yanlış anlamış ve uyguladığı garip programlarla yanlışlıkla boyunu kısaltmış gibiydi. “Ulan yanlışlıkla benim de boyumu kısaltmasın? Kilo verelim derken pigme olup çıkmayalım!” diye hafif bir tedirginlik yaşadım ve geri dönmeye kalkıştım. Ama kilo vermek de gerekliydi. “Neyse, baktım 1-2 santimetre kısaldı boyum, o zaman bırakırım sporu, 1-2 santimetre toleransım var şu an” diye bir karar alıp adama doğru eğilerek “Merhaba” dedim.

Hoca sıfatlı adamın ilk dediği şey “Buyurun tartılın” oldu. Kendi kendine tartılmak neyse de, yani şimdi herkesin gözü önünde ne gerek var? Allah’tan konuşan tartı değildi de bütün salona rezil olma ihtimalim yoktu. Çünkü çirkin bir durum bu. Düşünsene, “395 kilosunuz” falan diyor bir alet sana. Çıktım tartının üzerine, fakat gördüğüm sayıya inanamadım. Arkama dönüp baktım ki, adam ayağını tartının üzerine koymuş da fazla kilo çıksın diye şebeklik yapıyor mu? Öyle bir şey de yoktu. “Demek ki” dedim, “Tartının ayarıyla oynamışlar ki millet hemen spor yapmaya ikna olsun diye.” Çünkü bu kadar olamazdım.

“Önce bisikletle başlayalım” dedi adam. Ben de saf ayağına yatıp spor yapmaktan kaçmak için, “Yalnız ben bisiklet kullanamıyorum” dedim. “Yok hareket etmiyor bu bisiklet, sadece pedalları çeviriyorsunuz” diyen adamın gözlerindeki bakışı görünce, durup dururken kendimi rezil ettiğimi anladım. “Biliyoruz herhalde öyle olduğunu, kör cahil miyiz! Espri yaptık!” desem, salonun haylaz öğrencisi gibi gözükeceğim ilk günden, hiç hoş değil bu da. “Aa!” falan diyerek, adamın gözündeki zeka yaşımı iyice 3’e falan düşürerek hareketlere başladım.

Pedal çevirmeye başladım ama bence gayet sıkıcı bir şeydi. O kadar çeviriyorsun ama sabit duruyorsun. Üzerinde oturduğum şeyin saçma bir icat olduğuna kendimi inandırdım, zaten 3 saattir yapıyormuşum gibi gelmesine rağmen henüz 2 dakikadır pedal çeviriyor olduğumu fark edince, indim. Hocanın benden uzaklarda olduğuna kanaat getirince de aletin dakikasını ileri almanın bir yolu yok mu diye bakındım. Daha beter sıfırladım süreyi. Şimdi hiç yapmamışım gibi olacaktı. “Emeğimi yedirtmem arkadaş!” diye hiddetlenerek hocanın yanına gittim. “Bitti yeaa mitti yeaa” falan dedim. Sonra bana antin kuntin hareketler yaptırdı. Bacaklarımızı çalıştıracakmışız. Ya ne gerek var! Öyle çok büyük beklentilerim yok bir bacaktan, çok kuvvetlensin de beni uzaya fırlatsın falan. Adım atıyor mu, atıyor! Yeter bu bana! Kas olacakmış oralarda, vücudun bilmem ne bölgesi de çalışacakmış o hareketleri yaparken. Ya ben istemiyorum kas falan, çalışacak dediği yer de 26 yaşına kadar hiç kullanmadığım bir bölge. Omuriliğimin 3 santimetre sağ tarafı çalışsa ne olacak! Bugüne kadar çalışmadı da ne oldu!

Neyse, bin bir zorlukla o hareketleri de yapınca, hoca yanıma gelerek, “Biraz da yürüyelim” dedi. Başladık yürümeye. “Bu ne lan böyle spor mu olur! Kel bir adamla dolaşıyorum resmen!” diye kendi içimde atarlanırken, beni koşu bandına götürdü. Koşu bantları salonun öbür ucunda olunca, “Yürüyelim” kelimesinden kast ettiği şeyin “Salonda turlayalım” olduğunu düşünüp korkmaya başlamıştım. Zeynep’le yürümek varken, neden elalemin adamıyla dolaşacaktım ki!

Koşu bandının üzerinde son nefesimi verme hazırlıkları yaparken, “Bugünlük bu kadar yeter!” cümlesiyle kendime geldim. Salondan çıkıp kendime kola aldım. Annemin “Ee nereye gitti o kadar yaptığın şey!” cümlesini de “Lİght kola anne bu! Kalori vermediği gibi, olanları da götürüyor” diye kendi saçma çıkarımlarımla karşıladım. Annem inanmadı.

Spor yapmaya başlamakla beraber, artık “Oha! Çok kilo aldın!” diyenlere karşı söyleyebileceğim bir cümlem vardı: Spora gidiyorum ben yea! Böylece kilo kelimesini duymaktan kurtulacaktım. Fakat insanlar daha da çirkinleşerek “Spora gidiyorsun ama bir değişiklik yok, aynısın yani. Yediklerine de dikkat etmen gerek!” gibi cümleler kurup beni iyice çökertmeye başladılar. Arkadaş, bir durun, sabredin, zınk diye verilmiyor işte. Bir de her sabah “Günaydın” dedikten sonra, “Bugün de kilo verememişsin. Spora da gidiyorsun üstelik” demek ne demek? Acaba ciddi ciddi bir fark yok mu yoksa bazı insanların benle konuşabilecekleri tek cümleleri var ve sadece onu mu kullanıyorlar?

Bir fark olup olmadığını anlayabilmek için de birkaç kez daha spora gittikten sonra, artık gitmemeye başladım. Bunu da buradan ilan ediyorum. Gidince bir şey olmuyorsa, ne gidecektim ya! Sırtımdaki kaslar da çalışmayıversin! Göbek de evrensel bir sorun neticede, herkeste var! Hem zaten önemli olan fiziki görünüş değil, manevi güzellik hashfnapnhgfpa.

15 Mayıs 2013 Çarşamba

Hoş Geldin!

Odasında sessiz sedasız otururken, yine istemediği şekilde başlayan sabahı ve gelmesini asla istemediği geceyi düşünüyordu. Kendisine misafir olmasını hiçbir zaman kabul etmek istemediği fakat ne kadar istemiyor olursa olsun, yine de bir şekilde kapıdan bacadan girerek yatağının yanı başında her gün karşısına çıkan gece, belki de istenmediğini anlamış ve yerine sabahı bırakarak çekip gitmişti. Uyandığı zaman, yani gecenin onu terk ettiğini fark ettiğinde, “Çok güzel uyuyordun, uyandırmaya kıyamadım” notunu görmeyi umut etti ama böyle bir not, anca gerçekten çok güzel bir şekilde uyuyanlara bırakılırdı; bir o yana, bir bu yana dönerek, kafasının altındaki yastığın yönünü durmadan değiştirip üzerindeki yorgana tekme atarak uzaklaştıran ama bir zaman sonra da üşüdüğünü ve sığınmak için yorgandan başka herhangi bir şeyinin olmadığını fark edip yine üzerine onu çekerek çaresizliğine üzülen insanlara değil.

Yatmadan önce masasına bıraktığı kutu kolanın geri kalanını içmek için kutuya doğru uzandı. Kolu yetişmediği için ayağa kalkmak zorunda hissetti kendisini, bu da uzun süredir oturduğu yatağından artık kalkması için iyi bir bahane oldu. Uyudukça kısalan kaslarının açılması için bir iki hareket yaptı ama her zaman olduğu gibi her işin sonunda kendine zarar verebilmeyi başarıp boynundaki kasların birinde bir acı hissetti. Kafasını iki yana oynatarak acıyı hafifletti. Keşke başka şeyleri de sanki böyle süper kahramanmış gibi kafasını kendi ekseni etrafında tur attırarak çözebilseydi. Dünyanın en komik süper kahramanı! Kafa adam!

Asidi kaçmış ve şerbet gibi olmuş kolayı kafasına dikerken, bir süper kahramana nasıl da ihtiyaç duyduğunu fark etti. Öyle bir süper kahraman olurdu ki belki, şimdi içtiği kolayı bile fabrikadan ilk çıktığı hale bile getirebilirdi. Basit şeylerle mutlu olmayı kendine şiar edinmiş birisinden bahsediyorduk çünkü.

Kolayı aldığı yere bırakıp yanında olmasını beklediği süper kahramanını düşündü sonra, nasıl birisi olması gerektiğini, onun için ne anlam ifade edeceğini. Bir kere dinlediği müziği çat diye önüne getirip onunla birlikte dinlemeliydi. Birlikte eşlik etmelilerdi çalan şarkıya. Bir kitapta beğendiği bir cümlenin altını çizmek istediğinde, süper kahramanı zaten çoktan çizmiş olmalıydı. Bir kitabın içindeki binlerce cümlenin içinden birbirlerinden haberleri olmadan aynı cümleyi seçtikleri için birbirlerine gülümsemelilerdi ve süper kahramanın da dönüp ona “Ben bunun için varım zaten” demesi gerekirdi, “Seni mutlu etmek için”. Sonra bir gün, şehrin on binlerce sokağının birinde ilerlerken, aynı şeyin dikkatlerini çekmesini isterdi. Belki eski bir ev, belki arabanın altında kalmaktan son anda kurtulmuş ve annesinin yanına koşarak giden bir yavru kedi, belki topu ağacın dallarına takılı kalmış ve onu oradan kurtarmaya çalışan bir çocuk. Belki birlikte bu çocuğa yardım bile edebilirlerdi ve süper kahraman bu sorunu da hemen çözerdi. Süperdi çünkü. Akşam olup da eve döndüğünde ve balkona çıkıp eline kahvesini aldığında karşısına geçip oturacak, hiç usanmadan onu dinleyecek, dinlerken de huzur verecek bir süper kahramanı, kim, neden istemesin, değil mi? Ya da gelmesini hiç istemediği, çünkü geldiği zaman, onun kopkoyu bir çaresizlik içinde kalmış gibi hissetmesine neden olacak ama bu çaresizliği başından def etmek için de yapacak hiçbir şeyi olmayan bir insanın, o hiç sevmediği geceye bile huzurla kavuşmasını sağlayacak bir süper kahramanın varlığı, nasıl kötü bir şey olabilir ki? Başını yastığa sıkıntıyla değil, mutlulukla koyabilen bir insan… Çünkü biliyor ki yanında süper bir kahraman var.

Süper kahramandan anladığı şey buydu işte, duvara ağ atıp tırmanan, yemyeşil bir dev olup şehri kötülüklerden koruyan ya da pelerininin de yardımıyla uçabilen bir şey değil. Ansızın ve nedensiz bir şekilde gelen, denizine yorgun sokaklarını dökebileceği, saatlerin yetmeyeceği, hasretinin akrep, yüzünün yelkovan olacağı bir süper kahraman…

Hoş geldin…

http://www.youtube.com/watch?v=XvoK7tLbxbU
http://www.youtube.com/watch?v=-gwSnIl3aBc