15 Mayıs 2013 Çarşamba

Hoş Geldin!

Odasında sessiz sedasız otururken, yine istemediği şekilde başlayan sabahı ve gelmesini asla istemediği geceyi düşünüyordu. Kendisine misafir olmasını hiçbir zaman kabul etmek istemediği fakat ne kadar istemiyor olursa olsun, yine de bir şekilde kapıdan bacadan girerek yatağının yanı başında her gün karşısına çıkan gece, belki de istenmediğini anlamış ve yerine sabahı bırakarak çekip gitmişti. Uyandığı zaman, yani gecenin onu terk ettiğini fark ettiğinde, “Çok güzel uyuyordun, uyandırmaya kıyamadım” notunu görmeyi umut etti ama böyle bir not, anca gerçekten çok güzel bir şekilde uyuyanlara bırakılırdı; bir o yana, bir bu yana dönerek, kafasının altındaki yastığın yönünü durmadan değiştirip üzerindeki yorgana tekme atarak uzaklaştıran ama bir zaman sonra da üşüdüğünü ve sığınmak için yorgandan başka herhangi bir şeyinin olmadığını fark edip yine üzerine onu çekerek çaresizliğine üzülen insanlara değil.

Yatmadan önce masasına bıraktığı kutu kolanın geri kalanını içmek için kutuya doğru uzandı. Kolu yetişmediği için ayağa kalkmak zorunda hissetti kendisini, bu da uzun süredir oturduğu yatağından artık kalkması için iyi bir bahane oldu. Uyudukça kısalan kaslarının açılması için bir iki hareket yaptı ama her zaman olduğu gibi her işin sonunda kendine zarar verebilmeyi başarıp boynundaki kasların birinde bir acı hissetti. Kafasını iki yana oynatarak acıyı hafifletti. Keşke başka şeyleri de sanki böyle süper kahramanmış gibi kafasını kendi ekseni etrafında tur attırarak çözebilseydi. Dünyanın en komik süper kahramanı! Kafa adam!

Asidi kaçmış ve şerbet gibi olmuş kolayı kafasına dikerken, bir süper kahramana nasıl da ihtiyaç duyduğunu fark etti. Öyle bir süper kahraman olurdu ki belki, şimdi içtiği kolayı bile fabrikadan ilk çıktığı hale bile getirebilirdi. Basit şeylerle mutlu olmayı kendine şiar edinmiş birisinden bahsediyorduk çünkü.

Kolayı aldığı yere bırakıp yanında olmasını beklediği süper kahramanını düşündü sonra, nasıl birisi olması gerektiğini, onun için ne anlam ifade edeceğini. Bir kere dinlediği müziği çat diye önüne getirip onunla birlikte dinlemeliydi. Birlikte eşlik etmelilerdi çalan şarkıya. Bir kitapta beğendiği bir cümlenin altını çizmek istediğinde, süper kahramanı zaten çoktan çizmiş olmalıydı. Bir kitabın içindeki binlerce cümlenin içinden birbirlerinden haberleri olmadan aynı cümleyi seçtikleri için birbirlerine gülümsemelilerdi ve süper kahramanın da dönüp ona “Ben bunun için varım zaten” demesi gerekirdi, “Seni mutlu etmek için”. Sonra bir gün, şehrin on binlerce sokağının birinde ilerlerken, aynı şeyin dikkatlerini çekmesini isterdi. Belki eski bir ev, belki arabanın altında kalmaktan son anda kurtulmuş ve annesinin yanına koşarak giden bir yavru kedi, belki topu ağacın dallarına takılı kalmış ve onu oradan kurtarmaya çalışan bir çocuk. Belki birlikte bu çocuğa yardım bile edebilirlerdi ve süper kahraman bu sorunu da hemen çözerdi. Süperdi çünkü. Akşam olup da eve döndüğünde ve balkona çıkıp eline kahvesini aldığında karşısına geçip oturacak, hiç usanmadan onu dinleyecek, dinlerken de huzur verecek bir süper kahramanı, kim, neden istemesin, değil mi? Ya da gelmesini hiç istemediği, çünkü geldiği zaman, onun kopkoyu bir çaresizlik içinde kalmış gibi hissetmesine neden olacak ama bu çaresizliği başından def etmek için de yapacak hiçbir şeyi olmayan bir insanın, o hiç sevmediği geceye bile huzurla kavuşmasını sağlayacak bir süper kahramanın varlığı, nasıl kötü bir şey olabilir ki? Başını yastığa sıkıntıyla değil, mutlulukla koyabilen bir insan… Çünkü biliyor ki yanında süper bir kahraman var.

Süper kahramandan anladığı şey buydu işte, duvara ağ atıp tırmanan, yemyeşil bir dev olup şehri kötülüklerden koruyan ya da pelerininin de yardımıyla uçabilen bir şey değil. Ansızın ve nedensiz bir şekilde gelen, denizine yorgun sokaklarını dökebileceği, saatlerin yetmeyeceği, hasretinin akrep, yüzünün yelkovan olacağı bir süper kahraman…

Hoş geldin…

http://www.youtube.com/watch?v=XvoK7tLbxbU
http://www.youtube.com/watch?v=-gwSnIl3aBc

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder