24 Şubat 2011 Perşembe

Seni Buldum Arıyordum

“Çay içiyim ki migrenim geçsin” diye bir inanç var içimde. Kafamdaki milyonlarca hücrenin ağrıya neden olan faaliyetlerini bir kupa çayla durdurmak gibi bir amacım var. Durup dururken başlayan ağrıya çok sinir oluyorum ama bazen, bir şeye takılıyor kafam, migren de o zaman tutunca biraz daha anlayışla yaklaşıyorum olaya. Fakat ne kadar anlayışla yaklaşsam da bu duruma, yine de çay içerek kendimce çözüm bulmaya çalışıyorum. Aslında bunun çözümü sanırım bazı şeylerin, baş ağrısına neden olmasına engel olmak.

O bazı şeyler de çok çeşitli olabiliyor. Genelde sıkıntı, stres, açlık, birisinden duyduğun bir lafın canını sıkması gibi şeyler ağrıya neden olsa da bu bünye “tüh mp3 playerımı evde unuttum” serzenişinden sonra bile ağrı görmüştür. Ya da bir toplulukta muhabbet edilirken konu migrene gelirse “yaa migren demeyin işte adının söylendiğini duyunca başlıyor hemen bu ağrı!” diye söylendiğim de olmuştur. (Evet, konuyu migrene getirebilecek ilginç topluluklarda bulunmuşluğum vardır.)

Bu ağrıyla ilk tanıştığımda sanırım on – on bir yaşındaydım. Gittiğim doktor “boyun spazmı” gibi bir şey söylemişti. Doktorun muayene ederken, “ıslık çal” demesiyle yaşadığım korkunç dakikalar ve doktora ıslık çalamadığımı söylerken hissettiğim utancı burada anlatmak istemiyorum. Yıllardır düşünürüm ıslık çalmakla migrenin ne gibi bir ilgisi olduğunu. Doktorun oyununa getirilmiş olabilirim. (Doktorun oyunu da korku filmi adı gibi, fakat biraz kalın bir ses konuyla söylemek gerekiyor.) Doktorun oyunu diyince aklıma şu geldi: Göz muayenesi yaparken eline kalem alıp göz kapaklarıma bastırarak onları ters çevirmeye çalışan doktor ve bu doktorun elinde gözlerimin oyuncak olması, gözkapaklarımın fantastik hareketlerle kıvrılıp durması. İlkokulda yapıyordu o hareketi bizim sınıftakiler. (Göz kapaklarını ters çevirerek sıra arkadaşını korkutmaya çalışmak küçük öğrencilerin vazgeçemediği bir davranış.) Bir de bu göz muayenesi sırasında, ben okuyamadığım bir harf için “eee” diye sesli düşünürken, doktorun bunu “es” diye anlaması ve “ee İngilizce biliyorlar ya ondan böyle diyorlar” tepkisi vermesine ses çıkarmamışımdır. Yaptığı saçma hareket sonrasında gözümü yerinden çıkarabilecek olan doktorun bu hatasını yüzüne vurmayarak büyüklük gösterdiğimi düşünüyorum. (Açıkçası “göremedim ben onu demek” de işime gelmemiş olabilir.)

Tabii ki küçükken yaşadığım bu travmaların ardından liseyi bitirdikten sonra tıp okumayı hiç düşünmedim. ÖSS puanları açıklandıktan sonra “tıp yazmayacak mısın” diye soran insanlara da kesin bir şekilde “hayır” cevabını verdim. Bu insanlar, Boğaziçi Kimya’ya girdiğimi öğrendiklerinde de “aa puanına yazık olmuş tıp varken kimya neymiş cık cık cık” insanlarına dönüştüler ve beni hiçbir şeyden anlamaz, kariyer planlaması denen şeyden haberi olmayan, pis insan rolüne uygun gördüler. Bu insanların, tipime bakıp “bu çocuk doktor olacak, bundan başka hiçbir şey olmaz” düşüncesini nereden ve nasıl edindiklerine dair bir fikrim yok. Hatta bazıları bu fikirlerine o kadar çok sahip çıkıyorlar ki, hala beni gördüklerinde “ee doktor mu olacaksın sen şimdi bitirince?” gibi sorular soruyorlar. Benim doktor olmam tüm dünyayı kurtaracakmış gibi sarsılmaz inançları var. (Bunları yazdıktan sonra, “aaa bi dakika sen doktor olmayacak mıydın?” gibi bir yorum bekliyorum.)

Bu tarz bir yorum bekliyorum dediğim için umarım migrenim tutmaz, çünkü herhangi bir şeyi beklerken bile yanımda olan garip bir varlık bu migren. Bir insanın telefonuna mesaj gelmesini beklerken migreninin tutması çok gerçekçi gelmiyor olabilir tabii ki. Fakat bunun gibi olaylar artık çok garip gelmiyor bana, bir gün elektriklerin gelmesini beklerken başlayan ağrıdan sonra. Migrenin, sürekli yanımda olması gerekiyormuş gibi bir misyonu hangi yüzsüzlükle edindiğini bilmiyorum.

Migrenin bugünkü yüzsüzlüğüne “dur” demeye karar verdim, elime bir kupa çay alıp, evin içinde ıslık çalarak dolaştım. Melodisini çalmaya çalıştığım şarkı Redd’in şarkısıydı:

Seni buldum, arıyordum, kaybetmem bir daha…

(Tabii ki migren için çalmaya çalışmıyordum bu şarkının melodisini…)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder