2 Şubat 2011 Çarşamba

Poke Erdem!

Facebook’ta yazdığım statuslere, paylaştığım notlara, şarkılara falan yorumlar yapılmış, ben de bunlara cevap vermişim. Bugün dikkatimi çeken şey şu oldu: ben yorum yazdıktan sonra kimse benim yazdığım şeye istinaden herhangi bir şey yazmamış. Herkes konuşmuş, sonra ben araya girmişim ve muhabbet orada kapanmış. Her şeyin altında, en sonda benim yorumum kabak gibi durmakta.

Bu durum tabii ki canımı sıktı. “Demek ki insanları kendimden ve ortamdan soğutmak için kurduğum tek bir cümle bile yeterli oluyor” diye bir çıkarım yaptım. Ya da şöyle bir durum oluşuyor olabilir: bahsi geçen konuyla tamamen alakasız bir şey söylüyorum, herkes “ne diyor bu yaa?” diye düşünüyor, sonra düşünmekten sıkılıyor veya düşünmeye bile değer bulmuyor ve profilimi anında terk ediyor. Zaten profilime bakan insan sayısının en fazla altı olduğu hakkında ciddi şüphelerim varken bir de yukarıda bahsettiğim gibi bir durumun olması beni Facebook’un en istenmeyen insanı haline getirmiş olabilir.

Bu konuyu derinlemesine düşünmek için bilgisayarın başından kalkıp önce mutfağa girdim. Düşüncelerime mutfakta yoğunlaşacak değildim elbet; mutfağa girme amacım zihnimin açılması için sert bir kahve yapmaktı. Nescafe kavanozunu bulmak için mutfak dolabının kapağını açtığımda karşımda onu gördüm. Üzerinde Jelibon yazan koca bir kırmızı paketti bu. “Tatlı bir şey yiyeyim de zihnim biraz daha açılsın, böylece süper düşüncelerle beraber Facebook’taki istenmeyen insan sorunumu çözebilme yolunda çok büyük adımlar atmış olurum” diye düşünerek kahvenin yanında jelibon yeme konusunda kendi kendimi ikna ettim. Kahve jelibon ikilisiyle nasıl bir tat elde edeceğim hakkındaki soruları cevaplamamaya karar verdim, zira düşünecek çok daha önemli şeyler vardı.

Kahvemi ve jelibonu elime alarak evin en sessiz köşesine geçtim ve konuya yoğunlaşmaya çalıştım. Fakat elimde koca bir paket jelibon dururken nasıl ciddi düşünebilirdim ki? Dur paketi açıyım da belki bir şeyler aklıma gelir diye elimdeki plastik pakete çok büyük bir sorumluluk yükledim. Hak verirsiniz ki elindeki yiyeceğin paketini açınca süper zeka olan birine rastlamak mümkün değil. Benim de zeka seviyemde ya da düşünme yeteneğimde herhangi bir değişiklik olmadı. Hatta durum daha da kötüye gitti, çünkü neden istenmeyen kişi olduğumu bulmaya çalışırken kullanacağım dikkatimin bir kısmı, ayı şekilli olan jelibonların kırmızısını mı yoksa yeşilini mi önce yemem gerektiği konusuna kaydı. “Beni neden kimse istemiyor, neden muhabbet edemiyorum lan ben?” düşüncesiyle oturduğum koltukta, artık, bir paket jelibonda hangi renk ayıcığın daha fazla olduğunu anlama yolunda çeşitli istatistikler yapıyordum. Sarı ve yeşil ayıcıkların eşit sayıda olduğunu gördükten sonra galibi belirlemek için her iki gruptan da en güçlü gözüken ayıcığı seçip, ikisini kahve fincanında yüzme yarışına tabi tuttuğumu da söylersem ne kadar acınacak bir halde olduğum anlaşılabilir.

Bu yarışın galibini göremeden kendime sinirlendim ve dışarı çıkıp biraz hava almanın bozulan sinirlerime iyi geleceğini düşündüm. Hazırlandıktan sonra “dur bi çıkmadan Facebook’a bakıyım” dedim. Yorumlarım tek başlarına takılmakta devam ediyorlardı. Bari “Poke Erdem falan yapın be” diye serzenişte bulundum herkese ve montumu giydikten sonra jelibon paketini cebime tıkıştırmadan yapamadım, “yolda yerim lan” dedim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder