5 Kasım 2011 Cumartesi

Grafiğin Tepe Noktası, Evet, Evet, Tam Olarak Orası! (Bir Kahve Bağımlısının Notları)

Durmadan kahve içiyorum, durmadan ama. Korkmaya da başlıyorum artık tik olacak, kaşım gözüm oynayacak fazla kafein yüklenmesinden diye. Sıkıntılı bir durum tabii bu da, durup dururken oraya buraya göz kırpıyorsun falan. Zaten şu an “Yerimde duramıyorum, neler oluyor bana, insan gibi otursam ya şurada ama yok olmuyor, illa gezineceğim” moduna gelmiş olmam da ileriki zamanlarda hoş şeyler olmayacağının bir göstergesi sanki. “Günlük hayatında gayet sakin biri olan E.Y. kahve yüklemesinden sonra hiperaktif bir manyağa dönüştü, oraya buraya saldırdı” diye haber olacağım gazetelerin üçüncü sayfalarına.

Aslında kahveyle çok içli dışlı olmazdım ben. “Çay mı içersin kahve mi?” sorularına hep “Çay” diye cevap verirdim ve sonuna da bir “Tabii ki” eklerdim. Hani yani “Çay tabii ki… Gerizekalı gibi sorular sorma bana” der gibi bir anlam oluştururdum. Ama sonra ne oldu, bir şey oldu ve kahve yavaş yavaş tercih sırasında öne geçmeye falan başladı. Belki “3’ü 1 arada” konsepti bu gelişmede büyük bir pay sahibidir. “3’ü 1 arada abi, suyu ısıtıyosun, içine döküyosun paketi, bildiğin kahve oluyo lan çok ilginç, teknoloji daha ne kadar ilerleyebilir ki!” gibi tepkiler geliyordu bu kahve çeşidi ilk çıktığında. İnsanımız öyle bir hale gelmişti ki 3’ü 1 arada içmek için fırsatlar yaratıyordu kendine. “Ay çok yoruldum, bi 3’ü 1 arada içeyim, stres geldi bi anda neden 3’ü 1 arada içmiyorum ki, bi paket 3’ü 1 arada içtim hadi bunu kutlamak için bi paket daha içeyim” gibi durumlar işte. Abartıyorduk bazen. İsim verip rencide etmeyeyim ama lisede yanımda oturan arkadaşımın bir keresinde, 3’ü 1 arada paketini açıp suya falan gerek duymadan yemişliği vardır içindekileri.
Tabii bir de üniversite gençliği ve kahve olayı var. Üniversiteye başladıysan o kahve içilecek. “Ders bitti, hadi kahve içelim; sınav var, uyumamak lazım, o halde neden kahve içmiyoruz ki?; off manzarada ne güzel gider şimdi kahve” gibi cümleleri hep kurduk ve hala da kurmaya devam ediyoruz. Vize ve final zamanları tavan yapıyor tabii bu kahve içme isteği. Bir şeyi mi anlamadın, ver kendini kahveye. Grafiği mi yanlış çizdin, ee kahve var, iç, düzelsin.

Yaş ilerledikçe kahve içme isteğinde bir azalma oluyor galiba. Kalp çarpıntısı falan giriyor devreye, insanlar da kahvenin bunu tetiklediği düşüncesiyle aralarına bir sınır koyuyorlar kahveyle. Bir yandan da o kahvenin içilme isteği tavan yapıyor falan bazen. Sürümcemeli bir dönem oluyor bu dönem. İçsen bir dert, içmesen bir dert gibi. Aslında içmesen dert değil galiba, kahve içmedi diye ölen olmadı diye biliyorum. Belki de ölmüştür. Çünkü bazen bana oluyor öyle, migrenim falan tutunca, “Kahve içmeliyim, belki geçer ağrı ve ölmem” gibi cümleler kurabiliyorum. Gereksiz bilgiler işte. Yaşça büyük insanların zaten kahveyle hiç işi yok. Hatta “Kahve içeceğine su iç, yazık günah o mideye” gibi savlarla gelebiliyorlar bazen. (Bu cümlenin “Kola içeceğine bir kilo elma al ye, bira içeceğine hiçbir şey içme” gibi türevleri var) “Aa kahve içersem şimdi, uyuyamam, sonra bütün gece dön, dur” gibi bir savunmaları var bir de bu insanların. (Uyuyamayan insan bir o yana bir bu yana döndüğünü söyleyerek olaya inandırıcılık katmak ister) Kahve içme isteğinin yaşla alakasını kendimce anlatmaya çalıştım, kendi gözlemlerime ve çabalarıma dayanarak çizdiğim ve hemen aşağıda görebileceğiz grafikle.








O grafiğin tepe noktasında bulunduğuma da emin oldum şu yazıyı yazarken bile iki kupa kahve bitirince. Şimdi burada, “Hayatı tepe noktalarında yaşamayı seviyorum, ne yapalım, basitlik bana göre değil” falan diyecek halim yok. Kahve grafiğinin en tepesinde olsan ne olur ki! Kime ne faydası var! Off bu işin sonu sosyal mesaj vermeye doğru gidiyor, şimdi “Önemli olan düzgün insan olmak” falan diyeceğim, gereksiz bir sonuç cümlesi olacak. Yazıyı bu şekilde bırakıp bir kahve yapayım ben. Çünkü önemli olan tepe noktasına çıkmak değil, orada kalabilmek.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder