22 Kasım 2011 Salı

"Erkekler Temas Ediyür!"

Kendine ayrılan yeri yeterli görmeyip benim oturduğum koltuğa da gözünü diken ve dolayısıyla benim üzerimde seyahat etmede herhangi bir sıkıntı duymayan bir teyzeyle aynı ortamda bulunuyorum. Ortam falan diyince de çok ilginç, çoğu kişinin tasavvur bile edemeyeceği güzellikte bir yerde olduğum sanılmasın. Bildiğin metrobüsteyim işte. Bir zamanlar Avcılar, dünyanın öbür ucundaymış gibi gelirdi bana ama artık sanki ezelden beridir buranın müdavimi gibiymişimcesine gayet normal geliyor sabahın köründe Avcılar’da bulunmak. “Avcılar’dayım yeaa!” diye rahat rahat cümle kuruyorum nefes alırmışçasına. Metrobüse binip okula gideceğim ya, ondandır bu Avcılar sevdam.

Neyse, o sabah da büyük bir hevesle geldim metrobüs durağına ve bir adet teyze peydah oldu yanımda. Peydah oldu diyince böyle “pıt” efektiyle falan geldi sanılmasın. Bildiğin “gümbürt” sesiyle irkildim teyze gelince. Toplu taşıma araçlarına binince, nerede garip bir tip vardır, gelip benim yanıma oturur. Sarhoşu benim yanımı seçer; kusan bir çocuğu olan abla, benim yanıma oturmaktan çekinmez; sorunlu ve meraklı amca ve teyzelerin vazgeçilmez mekanıdır benim yanım. O yüzden böyle bir teyzenin oturmak için benim yanımı seçmesi çok da garip gelmedi. Hatta her zamanki olayı yine yaşadığım için “Ne kadar düzenli bir hayatım var, tutarlı bir bireyim” diye düşünüp mutlu oldum ve bu mutluluğun verdiği keyifle çantamın içinden kitabımı çıkarıp okumaya başladım. Mutlu olan insanların hareketleri daha seri olur ve ben de bu serilikten medet umarak, elimdeki kitabın “Normalde bir sayfasını okuyabileceğim sürede, belki üç sayfasını okurum” diye düşündüm. Çünkü kitap çok güzel gidiyordu ve kitaptan belirli bir zaman aralığında aldığım keyfi birkaç katına çıkarmak istiyordum.

Kitabın kapağını açtığımda yan tarafımdan gelen “mımırımmrırım” gibi bir ses duydum. Sanırım teyzeden geliyordu. “Kitabı mı beğenmedi acaba?” diye korktum. Müzik dinliyor olsam, sesini çok açmış olabileceğim için teyzeden azar işitmem mümkündü, fakat teyzenin okuduğum kitabı beğenmemiş olma ihtimali, bende “Nasıl bir manyakla karşı karşıyayım acaba?” diye çok büyük bir merak duygusu uyandırdı. Çıkardığı garip sesi dikkate almadığımı sanan teyze, oysa ki ciddi anlamda korkmaya başlamıştım, sesini biraz daha yükselterek ve bana dönerek “Yer değiştirelim mi?” dedi. Bazı insanlar soru sorar gibi, rica eder gibi yapıp aslında bazı şeyleri emrederler. Yer değiştirme emri gelmişti, fakat cam kenarında olmam dolayısıyla, yanımda paralel evrende yaşayan Erdem bile olsaydı kalkıp yerimi vermezdim. Çünkü yolculuk boyunca kah kitap okuyacak, kah cam kenarından kederli kederli dışarıyı seyrederek hüzünsel bir imaj yaratacak ve duyarlı bir insan olmak ne demek, onun kitabını yazacaktım. Mis gibi yerimi metrobüse benden iki saniye geç binen ve koridor tarafında kalan bir insana vermem düşünülemezdi. Zira metrobüs zaman diliminde iki saniye çok önemliydi, iki saniye geç kaldı diye, ne yiğitler ayakta yolculuk etti metrobüste, ne analar ağladı. İki saniye önce hareket ettiğim için bunun keyfini doyasıya çıkarmalıydım. Bu sebeplerden ötürü teyzeye, o an çok mantıklı gelen ama şu an bunları yazarken aslında o kadar da zeka parıltısı içermediğini fark ettiğim şu cevabı verdim: Hayır… Ben son durakta ineceğim, iyi böyle…

Fakat teyze durur mu, yapıştırdı cevabı: Ben de son durakta ineceğim. İşte gerçekten yıllardır peşinde koştuğum bilgi buydu. Bu cevabı duyunca bir an ciddi ciddi düşündüm, “Oha son durakta inecekmiş, kalk çabuk ve hemen yerini ona ver!” diye. Son durak beynime girmiş, bana hükmediyordu. Nerdeyse toparlanmaya başlamışken, varacağımız son durak olan Zincirlikuyu’da her akşam insanlara “Hörööa! Kaldırıma çıksın herkes röö!” falan diye bağıran adam geldi ve son durak kavramı beynimdeki bütün önemini kaybetti. İnsan bir an için son duraktan çok daha fazla şey bekliyor çünkü, bıyıklı ve çemkiren bir adam değil. Kendi içimde yaşadığım çelişkilerden kurtularak, benden ısrarla ve büyük bir umutla bir cevap bekleyen teyzeye dönüp “Hımm! dedim. “Demek siz de son durakta ineceksiniz ha? Demek ki elli dakika boyunca birlikte yolculuk edeceğiz. Hayat ne ilginç!” gibi bir anlam çıkarmasını istedim teyzenin o “Hımm” efektiyle.

Ama teyze olaya bambaşka bir açıdan yaklaştı ve pes etmeyerek son kozunu oynadı, ağzından şu kelimeler döküldü: Erkekler temas ediyür.

Artık bu cümleden sonra, metrobüse binen herkese yalvaran gözlerle baktım, “Nolur şu teyzeye kazayla da olsa dokunmayın” diye. Artık nasıl içli baktıysam, millet halimden anladı herhalde, teyzenin yanından bile geçmedi. Teşekkürler İstanbul’da olup, o zaman diliminde metrobüsü tercih edenler… Hayatımı size borçluyum.

Teyzeciğim, beni de affet, anlattım seni böyle ve vicdanım çok rahatsız olüyur şu an…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder