5 Kasım 2011 Cumartesi

Kılavuza Ne Gerek Var

İlkokulda, sözlüktür, atasözleri ve deyimler sözlüğüdür, imla kılavuzudur falan, bu tarz şeylere çok fazla önem veriliyor. Mesela öğretmenlerimiz bir sürü kelimenin anlamını sözlükten buldurup onları cümle içersinde kullandırmaktan keyif alıyorlar. Yani, şimdi çok biliyormuş gibi konuşmayayım, belki ev, oda, kapı, pencere falan, bu kelimelerin cümle içersinde kullanılması minik öğrencilerin ufkunu açıyor olabilir. Öğrenciler de genelde bu yaklaşıma karşı gazetelerin verdiği sözlükleri, imla kılavuzlarını kullanma gibi bir eğilim gösterseler de arada çıkıyor böyle bu tarz işlere büyük bir önemle yaklaşan insanlar. İlkokulda 15000 sayfalık TDK sözlüğünü yanında getirip götüren biri vardı mesela bizim sınıfta. (İsim vermeyeyim şimdi, kendisi arkadaş listemde galiba Facebook’ta)

Ben de ilkokul sıralarında sözlük kullansam da imla kılavuzuna karşı hep mesafeli durmayı tercih ettim. Sözlük falan hadi neyse de imla kılavuzu kadar saçma bir şey görmedim hayatımda. Bir kere sözlük kadar kalın olmamasına rağmen kendisine “Kılavuz” gibi bir kelimeyle yaklaşılması yüzünden hiç sevemedim kendisini. Böyle bir kendini beğenmişlik, aslında hiçbir numarası olmamasına rağmen kendini edebiyat dünyasının olmazsa olmazlarından sayma gibi bir havası vardı. Sıra sıra bir sürü kelimeden oluşuyorsun sen bir kere. Estetik hiçbir yanın yokken ne bu hava! Erol Büyükburç gibi “Her şeyin doğrusunu ben bilirim. En çok bana soracaksınız, en çok bana!” demediği kalıyor sanki. (İlgili video için: http://www.youtube.com/watch?v=gTkCjRizuvk&feature=related)

Tamam, adamlar o kadar uğraşıp ortaya bir şey koymuşlar ama bir imla kılavuzunun çalışma prensibini bir türlü almıyor benim kafam. Belki insanlar imla kılavuzunu bir çeşit tatmin aracı olarak kullanıyorlardır. “İşte bu kelimenin bile yazılışını doğru biliyorum, galiba mükemmellik seviyesinde olan biriyim” falan diyor olabilirler mi acaba ellerine imla kılavuzu alıp sayfalarını çevirdikçe? Peki zaten yanlış yazdığın bir kelimenin doğrusunu nasıl bulabilirsin ki imla kılavuzu kullanarak? Yani diyelim ki sandalye kelimesinin doğru bir şekilde yazılış biçimini sandolyö olarak biliyorsun. (Bu konuda da bir alkışı hak ediyorsun tabii ki) Bir imla kılavuzuna bakarak nasıl ikna edeceksin ki kendini doğrusunun sandalye olduğuna? Sand kısmına baktıktan sonra a harfine mi geleceksin yani ilahi bir güçle doğruyu bulabilmek için? Ya da sorunlu gibi bütün imla kılavuzunu mu tarayacaksın yanlışını düzeltmek için? Çok büyük bir zaman kaybına neden olmaz mı bu hareket de? Yani efektif bir şey değil ki imla kılavuzu. Bir heves alınır, iki, hadi bilemedin en fazla üç kere okula götürülür ve sonra kitaplığa konur. Gerçi bir yudum hakkı varsa da yemeyeyim imla kılavuzunun. Bir keresinde bir arkadaşımla tutuştuğum “Fayton mu payton mu?” tartışmasında “Payton ne demek lan! Nerden duyuyosun bunları anlamıyorum ki!” diye arkadaşıma çıkışırken bir yandan da elimde imla kılavuzu sallıyordum F harfini bulmuş bir şekilde. Bu da böyle bir anımdır. Hatta imla kılavuzu ile olan tek anımdır.

Bir de bence insan hatalarını kendi bulup çıkarmalı ortaya. Yani sandolyö diye yazıyorsan o kelimeyi, bir dur, düşün, Türkçe’nin fonetiğine uyuyor mu bu kelime diye. Sonunda doğruyu bulamayacaksın belki, yine koşacaksın imla kılavuzuna ama biraz olsun çaba göster. Kendini bir sorgula. Ben sandolyö diyorum ama doğru mudur diye iki fikir yürüt, işte ne bileyim, biraz çalıştır kafayı. Her şey hazır olarak gelmesin önüne. Koskoca insansın, farkına var bazı şeylerin. İlla dışarıdan bir şey göstermesin sana hatanı. Kendini bu kadar alıştırma hazıra. “Hata yapma ihtimalim yüksek, kendime bir çeki düzen vereyim” de. Evet, yap bunu.

Bir üstteki paragraf metaforlarla dolu oldu ama ben genel olarak imla kılavuzu denen şeyi gerekli bulmadığımı anlatmaya çalışmıştım aslında bu yazıda. Ama arada mesaj falan verdik, o da çıktı aradan. Bir de “Bence en büyük kılavuz insanın kendisidir” diyeyim de sosyal mesaj olayında tavan yapayım akşam akşam. Neyse, imla kılavuzu; sevmiyorum işte seni.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder