5 Kasım 2011 Cumartesi

Hayat Zorlaştıran

Son günlerde görmüş geçirmiş, yaşayacağını yaşamış ve bunların getirdiği etkilerle her şeyden sızlanan bir dede rolüne büründüğümü fark ediyorum. “Ah kulunçlarım ağrıyor”, “Ee hayat dediğin böyle işte, herkes kendi havasında, kimseye güvenme evlat”, “Şeker yüksek şeker! Nerede benim tatlandırıcım!” gibi cümleleri ha kurdu ha kuracak modundayım. Tabii insanı bu hale getiren gereksiz şeyler yaşanıyor. Sınavıydı, okuluydu, metrobüsüydü, akbiliydi, aktarmasıydı, derdiydi bilmem nesiydi derken hayat zorlaşıyor ve bir bakmışsın akşam haberleri seyrediyorsun, memleketin haline üzülüp karpuz yedikten sonra erkenden yatağa gitmek zorundaymış gibi hissediyorsun kendini. (Karpuzu da hiç sevmem oysa ki, çekirdek falan, bin bir zahmeti var)

Gerçi erken yatmama ama buna rağmen erken kalkma gibi bir düzen geliştirdim ve kendime şaşırdığım noktalar olmakta bu olay yüzünden. Lise zamanında saat 9:00 gibi yatıp sabah 8:00’e doğru serzenişler içinde kalkardım ama şimdi gece 3:00 gibi de yatsam 6:30’da falan kalkabiliyorum kaderime razı bir şekilde. Günde on saat uyuyan bir insanın, artık bir yerden sonra günde dört saatlik uykuya razı olması ve bütün gün bir orada bir burada takılarak, vücut içersinde inanılmaz enerji patlamaları yaşıyormuş gibi hissetmesi ilginç bir durum gibi geliyor bana. Ama burada yaşlandıkça vücut daha az ihtiyaç duyuyor uykuya muhabbetine girmek istemiyorum. Zaten garip bir mantık o da galiba, “Madem yaşlandım, günlerim sayılı, dünya gözüyle iki fazla şey göreyim uyumak yerine” gibi bir mantığı var herhalde.

Bir de yaşanılan zorluklardan şikayet etmeme rağmen acı, keder, elem, tasa, üzüntü, sıkıntı, stres ve bunların tüm türevlerini verebilecek eylemler yapan ve artık bunların hepsini gerçekleştirdikten sonra mutlu olabilecek şekilde evrimleşmiş bir vücudum olduğunu fark ettim. Çok çok küçük de olsa kendisinde birazcık mantık kırıntısı bulunduran insanların asla bulaşmayacağı şeyleri “Ehe ehe bunları yapmak ne güzel lan!” diyerek mütemadiyen gerçekleştiriyorum. Mesela normal bir insanın inmesi gereken duraktan bilinçli olarak iki durak önce inip 47 oC sıcaklıkta avare gibi yokuş çıkması beklenmez mesela değil mi? Tamam, ilk seferinde yanlışlıkla indim önceden. (Gerçi 24 yaşında bir insandan bu da beklenmez de, neyse) Sonra güneşin çılgınlar gibi ışın saçtığı bir öğle vaktinde çıktım o yokuşu. Yolun sonuna geldiğimde “Aslında burada da inilebiliyormuş sanırsam, galiba erken indim otobüsten” diye insanüstü çıkarımlar da yaptım. Fakat neden bu cümleyi “Ama yine bundan sonra da önce ineyim ben, müzik dinlerim sakin sakin yürüyüp, ne sevimli bir aktivite” diye cevap ettirirsin ki? Bazı insanlar, gelecek durakta ineceği halde, o an ayaktaysa ve bir koltuk boşaldıysa hemen koşup değerlendirirken bu fırsatı, (Yani oturma süresi en fazla kırk beş saniye falan olsa bile) ben birkaç durak önce inip oflayıp pufluyorum sonra boşu boşuna yürüyorum diye. Bir de bu olayı mütemadiyen yaptığımı fark edince, bir noktadan sonra, otobüse binip, akbili dokundurduğum gibi daha otobüs hareket etmeden inmekten falan korkmaya başladım.

Hayatı kendime zorlaştırmak adına yaptığım başka bir davranış ise “Bu akşam erken yatarım abi, ne olursa olsun” diye karar aldığım bir günün sonunda eve geldiğimde, bilgisayarın başına geçip “puhaha muhaha ehe ehe” efektleri eşliğinde saçma sapan videolar izleyip bunlara umarsızca gülmek. “Dur hadi şunu da izleyeyim, bak bu da iyi galiba” diye yaptığım yorumlar neticesinde uyku saati, önce on beş dakikalık periyotlar halinde ertelenmeye başlıyor, sonra o zaman aralığı bir saate çıkıyor, en sonunda da “Off bu gece de iki saatlik uyku ile idare etmem gerekecek ama yarın akşam erken yatıyorum kesin, bu böyle olmayacak!” şeklinde o an için çok mantıklı görünen ama asla uygulanmayacağı belli olan kararlarla bir günün daha sonuna geliniyor. Beyin bedava tabii, çok kolay kanabiliyor her şeye.

Ama tabii ki hayatı zorlaştıran ve “Bittim artık, yorgunum, biçareyim, ölüp gideceğim, o kadar çöktüm” diye yorum yaptıran şeyler her zaman kendi yaptığın eylemler olmuyor. Keyfinin yerinde olduğu bir anda gördüğün ters bir davranış inanılmaz boyutta etkileyebiliyor seni, hayattan soğuma noktasına gelebiliyorsun. “Bu mudur yani?” tepkisini verdiğim birçok şey oldu mesela ve ne yazık ki yaşadığın şeyler mutlaka bir şeyler bırakıyor bir yerlerde. Mesela, yaşamaya başladığım her şeyin eninde sonunda bir yerden sonra bozulup ters gitmeye başlaması gibi bir alışkanlık edinmişim zamanın birinde ve bu alışkanlığımı sanırım bırakmaya niyetim yok hiç. Aslında bunun için özellikle gösterdiğim bir çabam da yok. Yani bir insanın ciddi anlamda sorunlu olması gerekir herhalde, “Dur her işim sorunlu ilerlesin ya da hiç ilerlemesin ki ben de mutlu olayım bundan ötürü” diyebilmesi için.

Aklınıza gelebilecek en küçük şeyde bile bir olumsuzlukla karşılaşıyor olmam hakkımda “Yazık ya ne zavallı bir insan” şeklinde yorumlar yapmanıza neden olur mu bilmiyorum. Ama hakkında “Heh tamam bu sefer oluyor galiba” dediğim her şeyin sonunda büyük bir hüsranla karşılaştığımı bilmeniz belki lanetlenmiş insan gözüyle bakmanıza neden olabilir bana. Hatta rahat rahat aklınızdan geçirin bunu. Hatta işi biraz daha ileri bir boyuta getirip “Lütfen bana lanetlenmiş diyin” şeklinde bir rica haline bile getirebilirim. Genellikle insanlardan bir şey isterken ezilip büzülen ve bir tür Notre Dame olan ben, bir önceki cümleyi söylerken hiç çekinmedim, çünkü artık bu ters gitme olayı beni zıvanadan çıkarmış durumda. Yani tamam, kendi kendime yapmaya başladığım ya da niyetlendiğim herhangi bir şeyde terslik olmasını biraz da olsa anlayışla karşılayabiliyorum. Hani, “Ben başladığım için böyle oldu” falan diyorum bu tamamlanmayan işin sonunda. Ama ben hiçbir çaba göstermeden ve aklımda böyle bir şeyin olması bile yokken, bir şekilde hayatımda yer etmeye başlayan bazı şeylerin bile bir yerden sonra bana sırtını dönüp gitmesi hiç de hoş olmuyor aslında. Hiç olmasın o şey, valla daha iyi. “Hiç başlamaması bir gün bitmesinden iyidir” diye bir söz geçiyordu bir şarkıda ama hatırlayamadım şimdi kim söylüyordu bu şarkıyı. Bazı şeyler hayatınıza bir değişiklik getiriyor, o şey hayatınızda olduğu sürece daha önce hissetmediğiniz bazı şeyleri hissediyorsunuz belki, tamam ama bir anda her şey ters gitmeye başladığında ya da en azından umduğunuz gibi ya da eskisi gibi gitmemeye başladığında “Hiç olmasaydı keşke” demiyor muyuz? Mesela ben bunu çok diyorum. Arada “Ulan keşke hiç oturmasaydım şu metrobüste, amcaya yer verdik, kaldık ayakta, oysa ki ne güzel oturuyordum, oturmak ne güzel bir şey aslında, keşke hep oturabilsek şu hayatta” diye iç geçirsem de genelde çok daha ciddi şeyler için söyledim ve hala söylüyorum bu cümleyi. Gün geldi birisini istemeden de olsa kırdığımı fark ettikten sonra söyledim bunu, gün geldi hak etmediğini düşündüğün hale gördüğün bir davranıştan sonra, yani bir sürü şey işte…

He tabii böyle durumlarda söylenebilen “Her yaşanılan şey bir şeyler katar insana, pişmanlık duymamak lazım” anlamına gelebilecek sözler var. Tabii ki inkar etmiyorum bunu. “Amaaan geçmiş geride kaldı, banane artık ne olduysa oldu” diyen bir insan olmadım hiç. Ne kadar terslikle karşılaşırsan karşılaş, bir yere kadar tecrübe edebiliyorsun bazı şeyleri ve bunların senin büyümene katkıları yadsınamaz düzeyde. Zaten terslik olayı biraz öznel bir şey. Yani sana ters gelen bir şey, başka birine gayet normal gelebilir. Hep telefon örneğini veriyorum ama sen “Telefon neden çalmıyor?” diye hayıflanırken, bu durum, karşı tarafa herhangi bir eksiklik hissedilmeyecek bir eylem gibi geliyor olabilir. Aslında belki de bazı şeylerin tersliğinden bahsederken biraz da geniş çaplı düşünebilmek gerekiyor. Burada kastedilen bazı şeyler “Otobüse bindim ama akbilim bitmiş, indim artık, ne yapayım” tadında şeyler değil tabii ki. Bir yere hemen yetişmen gerekirken bindiğin otobüsten akbilin boş diye inmeni terslik olarak niteleyebilirsin. Ama terslik, bir yerden sonra üzüntü vermeye başlayınca dede moduna falan girebiliyorsun. İşte o zaman sevimli olmuyor durumlar.

Telefonuma bakmak için yerimden kalkarken dizime bir ağrı saplanıyor. “İşte dede olmak böyle bir şey galiba” diye hayıflanıyorum. Ama yerime dönerken de “Ne dedesi ya gencecik adam sen de ehe ehe” diyip şarkı mırıldanmaya başlıyorum:

And I know that she will make me stronger.

And I know that she will make me see.

And I know that she will make me younger.

But I don't know what more she'll do to me.

http://www.youtube.com/watch?v=31bSS2iU4zk

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder