18 Şubat 2012 Cumartesi

Adeta Bir Pikachu idim Elektrik Saçan

Cozurt diye bir ses geliyor sandalyeye oturunca ve bu sesin kaynağı vücutta bir irkilme yaratıyor. “Noluyo yaa!” diyerek etrafa bakınıyorum ama görebildiğim bir şey yok. Kendi kendime çeşitli reaksiyonlar yaptığımı ve dünyaya karşı olan kayıtsızlığıma karşı kendimce bir tepki oluşturduğumu sanıyorum. Sonra bir kere daha geliyor bu cozurt sesi, sonra bir kere daha. Ona buna ciyuuv ciyuuv diye ışın, şimşek falan fırlattığımı zannediyorum artık.

“Galiba çok gerginim, biraz yalın ayak yürüsem de negatif enerjimi toprağa mı versem, sonra nötr nötr dolaşırım, ohh mis!” gibi bir düşünceyle başımdaki bu derde bir çözüm bulmaya çalışıyorum. Fakat iş yerinde yalın ayak baldırı çıplak bir şekilde dolaşmak çok hoş olmaz. Bir de “Nerede ne kadar elektrik varsa hepsini atayım üzerimden o yüzden dizime kadar da sıvayayım paçaları” diye bir düşünce geliyor aklıma ama böyle devam edersem elime leğen alıp dere kenarına giderek çamaşır yıkamaya gitmekten korkuyorum.

Üzerimdeki elektriği yere verebilecek durumda olmadığım için bende gerginlik yaratan şeylerin sebeplerini bulup olayı kökten halletmek istiyorum artık. Ne olmuş olabilir de ben bu kadar gerilmiş olabilirim? Uzun bir süre düşünüyorum; fakat aklıma gelen tek şey, geçen hafta Fenerbahçe’nin bizi 2-0 yenmesi. (Bu kadar sığ bir şekilde gerilmem beni biraz daha sinirlendiriyor.) Yediğimiz her gol nerede elektron varsa üzerime salmış olmalı. 1-2 gol daha yesek hidroelektrik santral olarak kullanılıp vatana millete yararlı bir evlat olabilirmişim. Beşiktaş gol yemedi diye bu kadar üzüleceğimi hiç tahmin etmemiştim. Enerji saçıyorsun etrafa çünkü, önemli bir şey bu. Ev soğuk mu, kombiye dokun çalışsın; karnın mı acıktı, ocağa elektrik ver falan…
Aslında küçükken elektrikle hiç işim olmadı, yani öyle prize çatal sokup “Noluyo lan acaba buraya bunu değdirince?” diye düşünmedim hiç. Zaten çocukken bilimle ilgili en karmaşık düşüncem musluk çevrilince suyun nasıl aktığıydı. Evet, çok salak olabilirim ufakken ama bunu cidden çok merak ediyordum ve şu anda bile bu konu hakkında az çok bilgim olsa da hala aklımın almadığı noktalar var. Su nasıl duruyor ya orada musluk kapalıyken! Allah’ım inanmak çok güç buna!

Biraz zaman geçip de yerimden kalkıp asansöre doğru ilerliyorum ve asansörün bulunduğum kata gelmesini rica etmek için bastığım asansör çağırma düğmesiyle de aramda bir elektrik oluyor. Dest-i İzdivaç’a çıkıp “Düğmeden elektrik aldım, bir çay içebilirim onunla beraber” diyeceğimi düşünüyor ve bu ironik yaklaşımla beraber içimdeki anarşist yanımla dünyanın düzenine olan tepkimi hasmane bir şekilde dile getiriyorum.

Akşam olunca fark ediyorum ki neye dokunsam çarpılıp ölme tehlikesiyle karşı karşıya kalıyorum. Durup dururken bir kapıya ya da ne bileyim bir bardağa dokunduğum için elektrik akımına kapılıp kapkara olma riski mevcut sanki. Bu tehlikeden korunmak için metrelerce seloteyp, halk arasında para bandı olarak adlandırılır, bulup kendimi baştan aşağıya onunla kaplama fikri geliyor aklıma.

Bu konu hakkkında biraz daha düşünüp taşındıktan ve daha iyi bir fikir bulamadıktan sonra seloteyp bulabilmek için yerimden kalkıyorum. Bu sırada yan masadan çatırt diye bir ses geliyor. Masada oturan arkadaşıma dönüp “Elektrik mi çarptı seni?” diye soruyorum. “Evet” diyor. Çok mutlu oluyorum. (Biraz canice oluyor tabii bu, bir insan çarpıldı diye mutlu olabilmeyi kendime pek yediremedim)

“Aa sorun bende değil, sende” diyorum sandalyeye sonra ve seloteyp bulma umuduyla dolanıyorum ortalıkta. Sandalyeyi bantlayıp kendimce bir çözüm bulacağım olaya. Çarpılmadan uzun uzun yaşayacağım daha, en azından başka bir şey beni çarpana kadar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder