3 Şubat 2012 Cuma

Çöp

Elimdeki içi boşalmış çikolata paketini atabileceğim bir çöp kutusu arıyorum. Kötülük ve umursamazlıkla bezenmiş yanım, paketi elimde tutacağıma fırlatıp atabileceğimi fısıldıyor bana ve yaptırmak istediği şeyi belki de biraz şirin gözükmek ve etraftakiler tarafından pis bir insan gibi gözükmeme engel olmak için çaktırmadan yapabileceğimi belirtiyor. “Elindekini top şekline getir ve yanından geçen insanların sayısı en aza indiğinde ışık hızına yakın bir şekilde çalıların arasına fırlat. Erir, gider o doğada, takma bu kadar kafana her şeyi, doğa ana bu olaya bir çözüm bulmuşken bomboş bir paketle dolaşmak aptallık” falan diyor. İçinde biraz olsun insanlık kırıntısı barındıran diğer yanım ise çevreyi kirletmemin çok ayıp ve etik olmayan bir davranış olacağını, sabahın köründe sokakları temizlemeye başlayan amcaların bir de benim oraya buraya fırlattığım çöpler için ekstra bir efor sarf etmek zorunda olmadığını, hadi onu da boşver, zaten dünya çok fazla yaşlanmışken, düşene de bir tekme benim vurmamam gerektiğini ve hatta dünyayı elinden tutup karşıdan karşıya geçirmem gerektiğini anlatıyor. Çevreci mi olsam yoksa umursamaz bir şekilde davranıp insanlıktan nasibini almamış bir birey gibi mi davransam çelişkisinde kalıyorum.

Lisedeyken öğrenci meclisi diye geyik bir olay olmuştu ve bizim sınıftan zorla ben seçilmiştim. Bu mecliste çevre komisyonu diye bir şey kurulmuş, ben de “En az işi bence bu komisyon yapar” diye düşündüğümden ona katılmıştım. Sonra diğer komisyonlar arasında ezik kalmamak için biz de bir şeyler yapmayı düşünmüştük ve aklımıza gelen en ciddi fikir pil toplamak olmuştu. Bitmiş pilleri toplayarak dünyayı kurtarma yolunda çok büyük bir adım atacak ve tüm insanlığı kendimize minnettar bırakacaktık. Bu düşünceye o kadar çok kaptırmıştım ki kendimi, lise zamanı işte, çok çabuk gaza gelebiliyorsun, “Dünyanın kurtulmasına benim de katkım olsun, hem bu komisyondakiler bile bir şey yapmazsa, başkalarını nasıl ikna edebiliriz, önce bizim örnek olmamız lazım” diye düşünüp evdeki kumandaların içindeki dolu pilleri bile toplayıp tüm okulu atağa kaldıracak, dünyanın yok olmasına dur diyecek bir hareketin öncüsü olmayı istemiştim. Pilleri çıkarılan kumandanın çalışmadığını idrak edince de çıkardığım pilleri tekrar yerlerine yerleştirmiş, kendi kendime “Bitince götürürüm artık” demiş ve piller bitene kadar da bütün hevesim kaçmış, biz pil toplayamadığımızla, dünya da pislikten kurtulamadığıyla kalmıştı.

Önümde böyle bir örnek varken, geç kalmışlıkların da verdiği acıyla paketi oraya buraya fırlatmaktan vazgeçip çöp kutusu buluncaya kadar elimde tutmaya karar verdim. Hem ne vardı, elime yapışmazdı ya! Çöp kutuları da süs olsun diye konmuyordu herhalde sokaklara, ki zaten süs olacak halleri de yoktu, eğri büğrü metal yığınlarıydı hepsi!
Kendimi ikna ediş yöntemlerimi sevdim ve bu durumun verdiği mutlulukla sevimli şarkılar dinlemek istedim. Kulağımdaki kulaklıklar bana neşe dolu sözler söylenmesini sağlayacak, ben de adımlarımı kulağımdaki melodiye uyduracak ve elimdeki boş paketle, en azından bir çöp kutusu buluncaya kadar, mutlu mesut bir şekilde ilerleyecektim. Hatta elimdeki paketi kullanıp mızıka çalar gibi “fittürü fittürü” diye sesler çıkararak iyice havaya girebilirdim. Falım sakızın paketinden daha güzel sesler çıkarılabiliyordu ama belki bir Kinder paketi de bunu sağlayabilirdi, denemek lazımdı. Ciguli havasına bürünecektim. İlginç bir deneyim olacaktı.

Böyle bir mutlu olmuşken ve “Küçücük şeyler bile mutlu oluyorum, galiba kanaatkar bir bireyim” diyerek kendimi hafifçe överken telefonum çaldı. “Hehe” diye sevindim önce, sonra Vodafone mesaj paketimi yenileyeceğini ama bunu istemezsem “Eyvallah” diyeceğini anlatan bir mesaj göndermişti. Vodafone bile beni takmıyor, “Mesaj paketi almazsan alma, zaten kimseye gönderdiğin yok, alemin kerizi gibi her ay para ödeme bari” diyordu. Biraz daha zorlasa “Salak pıff.s” yazacakmış gibiydi. Telefonu cebime sokuşturdum ve kulağımdaki mutlu mesut ezgilerin beni yatıştırmasına izin vermeden ve çevreyi falan umursamadan elimdeki paketi havaya fırlatıp abanarak tekme attım. O da tüy gibi bir şey olduğundan fazla uzaklaşmadı, önüme düştü.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder