3 Şubat 2012 Cuma

Lanet Olsun!

Finaller bitip de dönemi tamamlayınca bir afallama durumu söz konusu sanırım. Zaten final dönemine o kadar büyük tepkilerle geliyoruz ki, işte allah kahretsin finaller başlıyor, yok hacı uyku yok bana iki hafta gibi sözler, hayata isyanlar, ona buna, hatta elindeki kaleme bile küfürler ya da Facebook’ta, MSN’de falan iletilere “finaller pıff.s” yazmak gibi, sınavlar bitince bu kadar gerilimin birden vücuttan atılmasıyla beyinciği alınmış kuş gibi bir o yana bir bu yana gidiyoruz gibi sanki. “Ne yapsam ki lan acaba şimdi?” diye boş boş etrafa bakınmalar, beyne iyice çalışsın da adamakıllı bir fikir bulsun diye gözleri sımsıkı yumarak ilginç bir baskı uygulama düşüncesi falan benim uyguladığım yöntemler bu dönemlerde.

Sınavlar bitip de eve geldiğim gün ilk yaptığım iş havanın soğuk olmasına aldırmadan tişörtle balkona çıkıp etrafa keskin bakışlar atmak oldu. İstanbul’a para kazanmak uğruna gelen ve Haydarpaşa tren istasyonunda “roooaarr” diye bağırarak buraya gelirken ne kadar iddialı olduğunu göstermek isteyen yurdum insanı gibiydim. Önce, gözlerimi kısarak biraz uzaklara bakındım ve böylece geçtiğim derslerde kazandığım başarıların, başarı denebilirse tabii ki, beni çok şımartmadığını göstermek ve mağrurluğumdan bir şey kaybetmediğim izlenimini uyandırmak istedim kendimde. Gözler kısılmış bir şekilde kalınca insan çocukluğuna mı dönüyordur nedir, bu şekilde biraz zaman geçirince etraftaki binalara nişan alarak “ciyuv ciyuv” efekti eşliğinde gözlerimle onları vurdum. Yıkılan binaların geçtiğim dersleri temsil ettiği gibi ilginç metaforlar peşinde koştum biraz. Sonra biraz üşüdüğümden biraz da yirmi dört yaşındaki bir adamın böyle salak işler peşinde koşmasından utandığımdan içeri girdim. Dersleri geçmiştim, peki şimdi ne yapacaktım?

Aklıma gelen en dahiyane fikir uyumak oldu. Kendimden çok mükemmel bir fikir beklemiyordum ama olaya bu kadar sığ yaklaşmam beni korkuttu. “Off bir dolu boş zamanım var. Ne yapsam?” cümlesine “Ee uyuyayım” diye bir tepkiyle gelince insan biraz da üzülüyor tabii ki. Hayatım renksizdi işte. Peki bu durumu tersine çevirmek için neler yapabilirdim? İşte uyurken düşünmek için mükemmel bir konu bulmuştum. Kendimi yatağa attım ve şu hayatımı biraz olsun yoluna koymak ve beni yaşadığıma sevindirecek bir şeyler yapmak üzerine kafa yormaya başladım. Mesela kitap okuyabilirdim. Ee, bunu zaten yapıyordum. Dizi seyredemiyordum uzun zamandır. Tamam, seyrederdik, o dert değildi. Sol tarafıma dönerek uyuyabilirdim. Evet, ilginç olabilirdi, “Solak olduğum için hep sola dönüp uyurum abi ben, öbür türlü saatlerce yatsam uyuyamam, yok olmuyor yani, cık” diye toplum içinde konuşabilirdim böylece, solaklığı övüp ilginç bir insan olduğum izlenimi uyandırabilirdim. Bir sevgili edinebilirdim. Triptir, kavgadır falan bunlar heyecanlı olaylar. Telefonumun sesini açabilirdim. Hep sessizde durduğu için öyle iki-üç günde bir de olsa mesaj geldiğinde ben onu haftalar sonra görebiliyordum. Sesi açarsam, gelen çağrıya ya da mesaja anında tepki verir ve böylece insanlarla sağlam ilişkiler kurma yolunda ilk ciddi adımı atabilirdim. Fena bir fikir değildi. Bu fikrin işleyip işlemeyeceğini kontrol etmek için önce telefonun sesini açıp sonra çok sevgili kuzenim Tuğçe’ye mesaj attım. Bir süre cevap gelmedi. Sonra uyumuşum.

Gözlerimi açınca “Ulan ben neden Farmville oynamıyorum, iki çilek ekip keyfime bakarım” diye bir şey geldi aklıma. Koşarak Facebook başına gittim. Herhangi bir mesaj ya da bildirim yoktu. Mavi mavi bakıyordu Facebook’un tepesi bana. Tuğçe de hala cevap vermemişti. “Kuzen olacak bir de” diye kızdım, “Farmville’e de Facebook’a da lanet olsun” diyerek kalktım bilgisayar başından, telefonu sessize aldım, sağ tarafıma dönüp uyudum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder