12 Nisan 2012 Perşembe

İsteyince Oluyor Tabii!

“Oğlum bu böyle olmayacak, bi çeki düzen vermek lazım her şeye” diyerek kalkıyorum yatağımdan. Buradaki “her şey”den ne kastettiğimden tam anlamıyla emin değilim ama aldığım kararda ne kadar ısrarcı olacağımı göstermek için önce yatağımı topluyorum. İlk adımı atarsan devamı gelir çünkü. Böyle bir inanç geliştirmişim zamanında kendimce ve bu düşünce var aklımda şimdi. Ne zaman gerçekten öyle oldu, ben ilk adımı atarak startını verdiğim şey ne zaman güzel bir şekilde sonuçlandı, bunu biraz düşünmeye başlıyorum topladığım yatağımın üzerine oturup. Galiba bu konudaki en somut örneğim, gece yatmadan önce “Yarın şu saatte kalkayım” diye düşünüp, bu amacıma ulaşmak için de ilk adımı atarak telefonun alarmını kurmak. “O kadar da acınacak halde değilmişim” diye sevinip yatağımdan kalkıyorum, yatağın bozulan yerlerini de tekrar düzeltiyorum, bugün çok kararlıyım çünkü, her şey süper olacak.

Okula giderken otobüsün en güzel yerine oturuyorum, metrobüste oturabilmek için kalabalığın biraz dağılmasını bekliyorum ama kalabalık gittikçe artıyor, “Madem bu kadar bekledim, oturabileceğim bir metrobüs gelmeden binmeyeceğim işte hiçbirine” diye düşünerek işleri yoluna koyma konusunda inanılmaz bir şekilde inançlı ve inatçı olduğuma kendimi güzelce ikna ediyorum. “Ayakta gidecek olsaydım, en önce gelene binerdim zaten, ne diye bu kadar bekledim, salak mıyım neyim!” gibi çıkarımlar yaparak biraz sinirli, biraz da dengesiz gibi imaj uyandırsam da moral bozmak yok bugün, birazcık daha bekleyip önümde duran metrobüs kapılarını açınca affedersiniz ama dana gibi atlıyorum içine. Oturuyorum ve bir amacıma daha ulaştığım için gülümsüyorum. Hayata dair böyle küçük amaçlarım var ve bunlarla mutlu olmaya çalışıyorum.

Okula gidip sınava giriyorum ve aklımda kalan cümleleri kâğıda döküyorum. “Bence bu kadar yeterli, 100 almayıvereyim ne olacak!” diyerek kâğıdı teslim ediyorum. Evet, bu düşünce her şeye çeki düzen verme kararıyla biraz çelişiyor ama kendime bu kadar yüklenmemem de gerekiyor daha ilk günden. Bir de hedeflerin gerçekçi olması gerekiyor. 100 almak beni aşar. En son ne zaman 100 aldığımı hatırlamıyorum.

Geçen hafta girdiğim finalin kâğıdına bakmak ve çok umrumda olmasa da nerelerde yanlış yaptığımı görmek için hocanın ofisine doğru yola koyuluyorum. Hiçbir zaman yaptığım bir şey değildi bu hareket ama işte düzenli bir hayat lazım düşüncesi falan derken kendimi hocanın ofisinin önünde buluyorum. Kâğıdımı bana uzatan hoca, puanıma bakarken “Bak isteyince ne güzel oluyormuş!” gibi bir cümle kuruyor. Orada bulunanlar bugüne kadar keyfimden ders tekrarı yaptığımı, derslerden kalmaktan inanılmaz bir zevk aldığımı düşünmüş olabilirler. Hafif sırıtarak atlattığımı sandığım bu dalga, hocanın “Birisiyle mi çalıştın?” sorusuyla daha da şiddetleniyor. Hoca benim bir idiot olabileceğimi düşünüyormuş ve bu puanı almamın anca başkalarının yardımlarıyla olabileceğine yüzde yüz eminmiş gibi gözüküyor bu soruyu sorarken. “Yoo, kendim çalıştım” diyorum. “Kendin çalışınca da oluyor yani!” diyerek geliyor hoca. Gün içinde en çok kullandığım kelimeyle cevap veriyorum: Evet. Hayır demeyi bir gün öğrenmem lazım ama şimdi sırası değil. “Hayır, kendim çalışınca da olmuyor” dersem kendime sakladığım bazı bilgileri başkalarının da öğrenmesine neden olurum. İnsanın bazı şeyleri sadece kendisinin bilmesi gerekiyor. Hayattan öğrendiğim sayılı bilgiler arasında bir de bu var işte.

Okuldan çıkıyorum, eve doğru yola koyuluyorum. Çalışmam gereken sınavlar var daha. Peki çalışacak adam var mı? Sanırım yok. Ama sabah aldığım kararlar neticesinde ders çalışmak isteyen bir insan yaratmalıyım kendimden. Kendimden bir çok şey yaratmak istesem de ne derece başarılı oldum bugüne kadar, büyük bir merak uyandırıyor bu bende aslında. Mesela küçükken bir gün Susam Sokağı izlerken, kendimden Minik Kuş yaratma istemiştim ama olmadı tabii. Hayal kırıklıkları yaşamaya böyle saçma bir şeye kalkışıp sonunda başarısızlığa ulaşarak başladım. Kötü bir başlangıç olmuş aslında. Minimum seviyede çalışan bir beynim varmış sanırım 4-5 yaşındayken. Galiba şimdilerde birazcık daha fazla çalışabiliyor canı istediğinde. Yani bir sürü saçmalık yapsam da bir yerden sonra “Dur be oğlum ne yapıyorsun!” diyebiliyorum İş işten geçmediyse eğer, toparlamak kolay oluyor dağıttıklarımı. Hazır bu sabah da “Her şey çok güzel olsun lan, böyle süper falan olsun” diye bir karar almışken dağılanları da toplamaya başlasam mı? İsteyince oluyormuş ya zaten!

Not: Bu yazıyı ocak ayında yazmışım sanırım, bilgisayarı karıştırırken buldum. Evet, arada bilgisayarımı karıştırırım ben ve “Oha bu fotoğrafı ne zaman çektirdim de buraya attım?” ya da “Aa böyle bir şey yazmışım ben” gibi tepkiler verip kendi kendimi şaşırtırım. Neyse. Niye yayınlamadığımı bilmiyorum bu yazıyı. Neler yazmışım diye baktım şimdi bulunca. İçten gelen bir “Ee değişen bir şey yok ki!” tepkisiyle şimdi yayınlamaya karar verdim. Bir de “Oh beleş yazı bulduk” falan diye sevindim. He bir de startını verip de başarılı bir sona ulaştırdığım bir şey yok hala. Evet.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder