23 Nisan 2012 Pazartesi

Kurşun Kalem

Gece yatarken alarmı kurmayı unuttuğum için alarmın melodisini ıslık şeklinde öttürerek uyandım. Evde kimse yoktu. Bundan faydalanarak “Nıaaa huooo” şeklinde efektlerle gerinerek uykuda kasların gevşemesiyle kısalan boyumu normal haline getirdim. Gece yatarken çıkarıp yatağımın yanına fırlattığım çorapların tekine tekme attım ve kale olarak belirlediğim kitaplığımın en alttaki rafına doğru gönderdim. Direkten dönen çorabı “balık golcü” olarak tanımladığımız beleş işler peşinde koşan ama adı hep gol krallığı listesinin en tepesinde olan bir futbolcu, bir arsız gibi rafın köşesine doğru diktim. Doksana gitti çorap. Gol sevincimi de koridorda koşarak ve koridor bitince de banyonun kapısına doğru dizlerimin üzerinde kayarak tamamladım. Güne güzel başlamıştım.

Kahvaltı hazırlamak için mutfağa girdim. Demliğe su koyup kaynamasını seyrettim, su kaynamaya başlayınca da ortaya çıkan baloncukları çeşitli şekillere benzetmek için biraz daha ocağın başında bekledim. Hepsi yarım küre gibi olan baloncukları bir şeye benzetemeyince de yeteneksiz ya da hayal gücü olmayan bir insan olduğum kanaatine varıp kahvaltılıkları çıkarmak için buzdolabına doğru ilerledim. Bir kibrit kutusu boyutunda peynir kesmeye çalıştım ama nerdeyse ayakkabı kutusu kadar oldu. “Oha bunun hepsini yiyemem” diyerek peyniri biraz parça pinçik ettim, en sonunda da “Ben peynir sevmem ki zaten” diyerek parçaladığım peyniri eski haline getirmek için biraz uğraştım. Koca kalıbı yamru yumru bir ucubeye çevirmiştim. Zaten oyun hamurlarından da ortaya insan gibi bir şekil çıkaramaz ve bütün renkleri birbirine karıştırıp kocaman bir top gibi bir şey yapar, evin içinde onun peşinde koştururdum. Yıllar geçmiş ve hala yeteneksizliğimden bir şey kaybetmemiştim. “Neyse, en azından tutarlıyım” diyerek biraz kendimi övecek konuşmalar yaptım ve Nutella kavanozuna uzandım. “Kendimi şımartmalıyım” dedim ve Nutella’nın sahibinin kendinden gurur duymasını sağlayacak bir moda girdim. Adam belki de şu an malikanesinde benim verdiğim parayla oyuncak gemi yapıyor, ben ise bir kaşık kakaolu fındıklı bir şeyin beni delicesine mutlu ettiğini iddia edip kendimce küçük oyunlar yaratıyordum. Bu düşünceler aklıma esince masaya oturdum ve geleceğimi planlamak adına bazı kararlar almam gerektiğini fark ettim. Kimya okuduğuma göre çeşitli şeyler sentezleyebilir ve eninde sonunda paraya para demezdim. O kadar yıl boşuna okumuş olamazdım, elbet bir sabun ya da ne bileyim bir gofret falan yapabilir ya da insanlık tarihini değiştirecek bir şey keşfedebilirdim.

İçimde garip bir hırs oluşturunca kahvaltıyı falan boşverip giyinmeye başladım. Kendimi dışarı atacak ve aklıma şu ana kadar icat edilmemiş bir şey gelmesini sağlayacak bir keşif gezisi yapacaktım. Tam evden çıkarken “Dur lan o kadar çay yaptık, boşa gitmesin” diye düşündüm ama kupa çıkarmaya da üşendim ve demlikten biraz çay içtim. Hayvanca bir hareketti, kabul ediyorum. Ama bir şey icat edip bir mevki sahibi olunca bu tarz şeyler göze batmayacaktı. O günleri hayal edip biraz mutlu oldum ve “eheheh” şeklinde gülerek asansöre bindim. Asansörde karşıma çıkan teyze sanırım kendisine güldüğümü sanıp biraz bozuldu ve aşağıya inene kadar bana sanki apartmanın iti, kopuğu, uğursuzuymuşum gibi küçümseyici gözlerle baktı. Ben yine de insanlığımı yapıp kendisine “İyi günler” diyerek asansörden çıktım. Arkamdan bir şey dedi ama duymadım. Küfür etmiş olabilir.
Apartmanın kapısından çıkınca hangi yöne dönersem ilham daha çok gelebilir karar veremedim ama solak olduğum için sola dönmeyi tercih ettim. Birkaç adım ilerledikten sonra top oynayan çocuklardan bir tanesi topu bana doğru attı, ben de yaradana sığınıp vurdum. Top üçüncü kattaki bir evin balkonuna gitti ve kaçan topu bana aldırırlar diye korkup koşa koşa oradan uzaklaştım. İçlerinden en çirkefi olduğunu bana olan bakışlarından anladığım çocuk arkamdan “Abieeee” diye bağırdı ama duymamazlıktan geldim. Ortamdan yeteri kadar uzaklaştığımı düşünüp arkama dönüp baktığımda içlerindeki en ezik çocuğu balkona doğru fırlatmaya çalıştıklarını gördüm. “Oha iyi yırttık” diyerek yine bir mutlu oldum. 3-5 çocuk tarafından balkona fırlatılmak henüz başlamayan kariyerimi 3-5 yıl erteleyebilirdi.

Siteden çıkıp öünmdeki sessiz yolda kafamı toparlayabilmek için biraz yürüyüş yapmak istedim. Sakinlik iyiydi. Newton bile dağda bayırda yayılmış ve keyif yapıyorken kafasına düşen elmadan “Oha yer çekimi diye bir şey var” diye bir çıkarım yapmıştı ne de olsa. Güzel bir örnek vardı önümde. Ben de bu örnekten ilham alıp önüme çıkan taşları tekmeledim, birkaç çiçek koparıp yapraklarını inceledim ama kayda değer bir şey elde edemedim. Ama moral bozmayıp “Belki de aradığım şey yerde değil, gökte” diye düşündüm ve bu konudaki atasözüne bir gönderme yaptım. Biraz havalara bakınıp yürüdüm ama bu sefer de dışarıdan bakıldığında avanak gibi gözüktüğümü düşündüm. Leyla leyla yukarı bakınmak komik bir görüntü oluştururdu. “Oğlum eve dönsem de evdeki alet edevattan bir şey çıkarsam, dışarıya sonra açılırım. Önce küçükten başlayalım, temel sağlam olsun” diye düşünüp geri dönme kararı aldım.

Geri dönerken de boş durmayıp az önce tekmelediğim taşlarda molekülsel değişimler olmuş mu diye elime alıp onları inceledim. Elektron mikroskobum yoktu ki anasını satayım nereden anlayacaktım! “Neyse evde büyüteçle bakarım, belki bir şey yapmışımdır taşlara ve bu sayede dünyayı kurtaracak formülü bulurum” diye düşünüp taşları cebime tıktım.
Siteye girince çocukların top oynamaya devam ettiklerini gördüm ve içlerinden en salak görünenine “Hop optik at bakalım topu” dedim. Umursamadı. Zorla ellerinden alıp topu havaya diktim ve koşa koşa apartmana girdim. Keşfedilecek ya da icat edilecek şey bulamamanın hıncını toptan çıkarmaya çalıştım. Ben zaten hep böyleydim. Birisi, bir şey mi yaptı? Gittim sinirimi kurşun kalem kırarak çıkarttım. Birisi ters bir şey mi söyledi bana? O zaman vermediğim cevapları, evde çizgisiz beyaz dosya kağıdına yazıp sessizce okudum, sonra da sildim. Böyle böyle yaşayıp gidiyorum işte. Belki bu konuda bir icat yaparım zamanı gelince, kurşun kalemlerim de boşuna gitmez hem.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder