23 Nisan 2013 Salı

Deli

Deli cesareti olan insanlara gıptayla baktığım, karşı konulamaz bir şekilde imrendiğim doğrudur, fakat çok sakin bir hayat yaşamakta da üstüme yok. “Bir gün kafama esti ve şöyle yaptım, o günden beridir de bu işte bir numarayım” gibi cümleler duyuyorum, özellikle işe girdiğimden beri ve sonra kendime dönüp bakınca, yaptığı en büyük delilik, bir kupaya 2 tatlı kaşığı dolusu kahve koyup üzerine şeker ve süt tozu eklemeden onu içmek olan bir insan görüyorum. “Aha çok sert oldu lan kahve, nasıl içeceğim bakalım” diye düşünüp, bu kadarcık deli cesaretiyle salgılanan adrenalinin kendisine yettiği bir insandan bahsediyorum işte. Hırs, kararlılık, iş bilirlilik, risk alma ve onu yönetme gibi meziyetler yok sanırım bende.

Az önce şirketimizin genel müdürü çağırdı beni. Arada çağırır böyle, hayat adına ders verici konuşmalar yapar, ben de “Aa valla doğru, ben de böyle olayım bundan sonra” diye düşünürüm onu dinlerken ama odasından çıkınca hepsini unutup elimi cebime atarım “Telefonda oynadığım oyun yarım kalmıştı, onu bir bitireyim de, sonra bakarız bir ara bu tarz olaylara” diye düşünerek. Konuşmamız esnasında yine bir sürü şey dinledim, bazıları için “Evet, doğru, istesen olur aslında, yapsan, yaparsın yani” diye tepkiler verdim içimden; bazıları için de “Yok artık ya! Hayatta olmaz böyle bir şey, kim ‘yaptım’ dese yalan söyler” gibi cümleler kurdum. Bu muhabbet sırasında en çok dikkatimi çeken şeylerden biri şu cümle oldu: Genlerimde var demek ki üretim isteği ve planlama yeteneği.

Tabii böyle enteresan cümleler duyunca kendine dönüp bir bakıyorsun. Ben de baktım, genlerimi düşündüm. Bu arada belirtmeden geçemeyeceğim, bir insanın durup dururken genlerini düşünmeye başlaması, DNA’nın sarmalları arasında bulunan Adenintrifosfat üzerine kafa yorması ya da ne bileyim Guanin ve Sitozin’in nasıl kendilerini eşleyebildiğine hayret etmesi falan gerçekten garip geliyor. Diyorsun ki, “Bildiğin bir miras sahibiyim şu an, genetik bir miras ama olsun, gelecek nesillere aktarabileceğim bir şeyler var sonuçta elimde, yarın bir gün çocuğum, ‘Babam bana hiçbir şey bırakmadı, ne hayvan adammış!’ diyemez”, hafif bir gaza geliyorsun falan. Neyse işte, çoluğuma çocuğuma da bırakacağım bu genleri düşününce, aslında çok büyük vaatlerde bulunmayan şeylere sahip olduğumu fark ettim. Yaşım birazcık daha küçük olsa, lisedeki herhangi bir ergen gibi anneme ve babama atarlanabilirdim belki, “Nasıl gen verdiniz ya! Doğru düzgün geniniz yoktu, niye doğdum ki o zaman!” diye. Ama yaş ilerledikçe bazı şeylere daha sakin tepkiler veriyorsun. Daha sakin bir yaşam sürmek istiyorsun. Mesela durup dururken kendimi gaza getirip, “Lan! Yeminle aklıma mükemmel bir fikir geldi! Bunu hemen yatırıma dönüştürmeliyim!” diyen bir insan olmadım hiç. Aklıma yeni bir fikir geldiğinde, “Ya bunu mutlaka birisi düşünmüştür, üzerinde uğraşmıştır, demek ki başarılı bir şey değil ki, bir sonuç çıkmamış. Başarılı olsa duyulurdu çünkü. Hem kimsenin aklına gelmeyen şey, benim aklıma gelecek değil ya! Höh yani!” diyerek kendimi frenleyen bir yapım var. Zaten risk almak da hayatımda hiçbir zaman gerçekleştiremediğim bir şey. Hani şu klasik “Risk budur!” muhabbeti var ya, öyle bir sınava girsem, en az 5 sayfa sürerdi benim riskin ne demek olduğunu açıklamam. Sınav kâğıdına azıcık yazıp, sınavdan düşük alma riskini göze alamazdım çünkü.

Bir de yine iş hayatında dikkatimi çeken başka bir mevzu, sıfır sermaye ile iş yapmaya başlayıp, birkaç yıl içinde şirketiyle ciddi bir marka olabilen insanlar. Çok duyuyorum şöyle muhabbetleri: Valla bir masa, bir sandalyeyle başladık bu işe, işte şimdi görün nerelere geldiğimizi! Kendimi düşünüyorum böyle şeyler duyunca, ulan benim bir masam, bir de sandalyem olsa, bütün gün oturup Solitaire oynarım, arada bir kalkıp kahve yaparım kendime. Kabullenmişlik hissi acayip hüküm sürüyor sanırım bende. “Bir masa ve sandalyeyle ne yapılır ki! Kaderimizde bu varmış, ne yapalım, böyle idame ettireceğim demek ki hayatımı” der, çekilirim bir köşeye. Ama millet felaket bir gazla fabrika kuruyor, 1000 tane adam çalıştırıyor şirketinde. İşte bunlar hep liderlik ruhundan kaynaklanan şeyler sanırım. Ben de tam “Zekalıyım ama amele olmak istiyorum” kafasındayım. Tabii zekalı olup olmadığım da tartışılabilir, bu konuda tartışmaya açık olduğumu da belirtmek isterim.

Peki bugünkü konuşmadan sonra ne oldu, onu da söyleyeyim hemen. Odadan çıktım, bir üst kata geldim, masama oturdum, Facebook’a girdim, 2 tur attıktan sonra, bu yazıyı yazmaya başladım. Yazı bitince de genlerimi harekete geçirerek, gelecek nesillere anlatabileceğim, sıfır sermayeyle çok fantastik başarı hikâyeleri yaratma gibi bir amacım var. Ya da bir delilik yapıp hiçbir şey amaçlamadan son nefesime kadar bekleyebilirim ve hayatın beni nereye götüreceğini izleyebilirim. Sonra da bunu anlatırım ileride, “Bir gün hiçbir şey yapmadan oturmaya başladım ve en sonunda iyice dangalak biri oldum” diye. Para babası olacağıma dangalak olurum, hödük olurum. Zira hep küçük hedeflerim oldu şu hayatta. Ve bir İnsan hedeflerinden asla şaşmamalı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder