26 Kasım 2010 Cuma

öyle bir salağım ki anlatamam

saçma bi insan olmak hayatta en zor şeylerden biridir. saçma kelimesinin kulağa bile ne kadar saçma geldiği düşünülürse bi insanın saçma olmasının ne kadar saçma olduğu fark edilebilir. yanımda oturan seda’ya bu konu hakkında ne düşündüğünü sormak istedim ama o sırada telefonu ile meşgul olduğunu gördüm. facebook’a status girmeye çalışıyodu. saçma bi insan olmamdan ötürü “dur ben de facebook’a giriyim” dedim. bağlanmayı bekledim, bağlanır bağlanmaz mustafa’nın statusunu gördüm. “benim eğitimle kaybedecek zamanım yok” yazmıştı. bunu beğendim. yorum yaptım. vaktimi harcadığım şeyleri düşündüğümde saçma bi insan olduğumu fark edip kendime saçma tripler attım.

Seda statusunu tamamladı, elindeki kahveyi üzerine dökme tehlikesini atlattıktan sonra boğaz’a uzun uzun baktı. çok içlendiğini görüp “Mustafa’yı mı çağırsak acaba?” diye sordum. Mustafa’yla eğlenebilirdik. “Oluuur” dedi u’ları uzatarak. u’ların uzaması bu fikri sevdiğinin bir göstergesiydi. Hemen Mustafa’yı aradım, telefon 374972 kere çaldı ve açılmadı. “uyuyordur” diye çok genel geçer bi yorum yaptık. yan banka oturan insanların konuşmalarını dinlemeye karar verdik ama bunu birbirimize belli etmedik.

“beni istiyorsa ben olduğum için istemeli” cümlesini kurdu yan banktaki çocuk. çok derin bi laf söylediğini sandığı için yanındaki insanın 2-3 dk hayattan soyutlanmasını bekliyormuş gibi bi hali vardı. Kendisine yüklenen misyonun farkına varan çocuk “öyle abi” dedi. Seda’ya döndüm. “öyle mi acaba yaa gerçekten?” diye sordum. Seda “öyledir abi” dedi. Öyle kelimesine eklediği –dir eki aslında bu durumdan çok da emin olmadığını gösteriyordu. bu konunun üzerinde düşünmeye gerek olmadığına karar verdik. bu konuyla ilgili yeterince saçmalık yapıyorduk zaten. şu an başka saçmalıklar yapabilirdik.

mustafa geldi. gelir gelmez üşüdüğünü söyledi. üşüme konusu açılınca otomatik olarak ağzımdan çıkan cümleyi tekrar kurdum: benim içim kalın.. saçma insan rolüne uyuyodum. Geçen gün yolda gördüğüm kızın söylediği söz aklıma geldi, Seda'ya söyledim, dalga geçtik. "Bana sadece hayatı veremezsin, onu da elimden almaya çalışıyorsun" demişti kız. Kız, sevgilisine saçma tripler atıyordu; biz ne saçma laf dedik bu sözler için. Ama haklıydık.

Mustafa çalan telefonunu açtı. Seda statusumu like eden var mı acaba diye bi cümle kurdu. Bana kalan sadece telefona mesaj gelmiş mi diye bakmaktı. Turkcell’den gelen mesaja cevap vermeye çalıştım, niye yanıtla bölümü yok bunun diye kendi kendime söylendim. Seda’nın statusunu beğenen sayısı 2’ydi. Mustafa telefonu kapatınca yemeği bu akşam kendisinin yapacağını söyledi. Soğanların pembeleşmesi üzerine 74 kere yaptığım espriyi tekrar yaptım. Hep birlikte suratımızı buruşturduk. Ortamı toparlama görevi bana verilmiş gibi hissettim ve dün akşam olanları anlattım. Anlattıklarımı en iyi anlayacak iki arkadaşımla oturuyordum. Birbirimize çeşitli tavsiyeler verdik, sonra bunlara ne saçma işler yapıyoruz yaa diyerek güldük geçtik. aklıma yaptığım bi saçmalık geldi, öyle bir salağım ki anlatamam diye girdim konuya… sonra shuttlea bindik. kuzey’e gidecektik. shuttle da kuzeye gidiyordu. biz hisar’a gidiyor sandık, güney kapıda indik. shuttle kuzeye doğru döndü. “neyse zaten kalem alacaktık” diye uydurdum. öyle bir salaktım ki anlatamazdım…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder