18 Mart 2013 Pazartesi

Adın Ne?

İnsanların isimlerini unutmaya başladığın zaman yaşlanmaya başladığın zamandır. Önce isimlerini unutmaya başlarsın, sonra yüzlerini, hal ve hareketlerini, sonra da seslerini. Bu yaşlanan beyninin, hayatına yeni gelenlere yer açmak için gerçekleştirdiği bir mekanizmadır. Yaşlanmadan önce her yeni geleni, öncekilerin yanına hiç tereddüt etmeden ve hiç zorlanmadan yerleştiren beynin, bir yerden sonra, en eskilerinden başlayarak herkesi teker teker silmeye başlar. Yorgun halinden bıkıp usanmış gibidir. Herkes kafana bir şeyler doldurmuş ve sonra gitmişlerdir. Beynin de herkesi aynı yerde barındırıp, hepsini birbirleriyle karşılaştırmayı artık bırakmıştır ve karşısına çıkan her yeni insanı, sanki doğduktan sonra gözlerini açtığında gördüğü ilk insan gibi algılar. Sanki hiçbir şey bilmiyormuş ya da bugüne kadar öğrendiklerinden ders çıkaracağını kendisine defalarca söylemiş olsa bile yepyeni bir hayata tutunuyormuş gibidir. Bir zaman sonra bu insanın bile adını unutacağını bile bile yapar bunu. Yaşlandığını kabul etmiyor gibidir. Yepyeni bir hafıza, daha önce hiçbir şeyle doldurulmamış, hiç kimse tarafından kirletilmemiş, taptaze.

Eskilerin yükünden kurtulmaktır, unutmak. İsimleri silerek, isimsiz kahramanlar yaratır beyin. Tarih hangi isimsiz kahramanı hatırlar peki? Hiçbirini. Bir zamanlar karşında yıkılmaz bir kale gibi duran o kahraman, ismi unutulunca, zapt edilen bir kalenin burcundan sallanan düşman bayrağı kadar anlamsızdır artık. Yerini başkası almıştır. Önce o bayrak indirilir oradan. İşte bu ismin unutulma aşamasıdır. İndirilen bayrak yırtılır. Artık eskisi gibi görünmeyecektir. Bu da yüzün unutulmasıdır. Ve yerinden indirilip yırtılan bayrak, daha sonra yakılır. Yanarken çıkardığı sesleri, artık bayrak tamamen kül olunca duymamaya başlarsın. Bu da sesin unutulduğu zamandır. Bir zaman sonra, o bayrağın orada nasıl durduğunu, nasıl dalgalandığını hatırlamazsın bile. Belki yıllar geçmiştir üzerinden ve beynin genç değildir artık. Şöyle bir uzaklara bakarsın, o bayrağın rengini, dalgalanışını, kime ait olduğunu hatırlamaya çalışırsın ama beyninin düşünüp bulabildiği tek şey, sadece bir zamanlar orada bir bayrak olduğudur. Hiçbir özelliği artık senin için hiçbir şey ifade etmeyen bir bayrak. Veya belki de hiçbir şey hatırlamazsın. Karşında sadece boşluk vardır, o günlere özel bir boşluk. Yerini artık başka bir şeyin aldığı bir boşluk. Artık beyninde o eskiye ait yer yok, beynin yaşlı ve bu kadar çok şeyi kaldırmıyor.

Fakat eskiden ne güzeldi değil mi? Her gelen bir iz bırakırdı beyninde, hepsini tutardın aklında. Sana söylenen her şeye inanırdın, inandırırlardı seni ya da sen inanmak istediğin için inanırdın. Her ses kulağındaydı, hiçbir gülümseme gözünün önünden gitmiyordu. Tuttuğun hiçbir eli bırakmıyordun, duyduğun her koku burnundaydı. Hiçbir şeyi unutmazdın. Hangi gün nerede ne yaptın, ne zaman eğlendin, ne zaman ağladın, ne zaman sarıldın, nasıl öptün, niye güldün! Bunların hepsini hatırlar ve bir de bir isim konduruverirdin yanlarına. Sonra o ismi, birlikte özne olabildiğiniz binlerce cümle içinde kullanır, geçmişini tekrar tekrar yaşar, sevincin ve hüznün ne demek olabileceğini bir kez daha görürdün. İçinden teker teker isimleri sayar, yoklama yapardın sanki. Evet, herkes oradaydı.

Sonra bir gün, çok istemene rağmen aklına gelmedi birisinin ismi. Sonra başka birisinin daha. Başkalarının daha. Hepsinin yerinde şimdi bambaşka kişiler vardı ama onlar yoktu. Kimdi bu isimlerini hatırlamadıkların? Bir yüzleri var mıydı? Gözleri ne renkti? Sana ne diyorlardı? Ne yapıyordunuz? Hiçbiri yok değil mi aklında? Şimdi beyninin bir köşesinde yeri olanlar da bir süre sonra orada olmayacaklar. Bıraktıkları her şey orada duracak ama isimleri olmayacak. Sonra yüzleri, sesleri. Yaşlı beynin onları da kaldırıp atacak kapkaranlık bir köşeye. Belki bir gün, hiç ummadığın bir anda karşına çıkacaklar, önce duymadığın seslerini duyacaksın, sonra yüzlerini hatırlamaya çalışacaksın ve en sonunda soracaksın:

Senin adın neydi?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder