29 Ocak 2011 Cumartesi

Pardon, Şuraya Nasıl Gidebilirim Acaba?

"Metrobüsten inmek için düğmeye basmak gerekiyor mu yoksa her durakta kapı açılıyor mu?” diye bana soruyor arkamdaki abla. “Adnan Menderes Bulvaaaaarı” sesini duyduktan sonra kapıları açmayı bırak durakta bile durmayan metrobüs ablayı telaşa düşürmüş gibi. Zaten elindeki iphone ve sağ kolunu bükerek dirseğinde tuttuğu çantası ile böyle ortamlara yabancı olduğu belli oluyor. “Yok, açılıyor her durakta kapı da bu durakta durmuyor metrobüsler” diyorum ablaya. İçimden de “Madem durmayacaksın neden durak yapıyorlar ki?” diye düşünüyorum. Fakat bu soruya anında cevap buluyorum: Koskoca metrobüs, bir bildiği vardır herhalde.

Ne zaman yola çıksam en fazla üç dakika içinde yol tarif eden insan rolüne soyunuyorum. “Şu otobüse bineceksiniz, bu durakta ineceksiniz, sağa dön abi karşına çıkar” gibi cümleler öğrenci andı gibi bir şey oldu artık benim için. İnsanların neden bana durmadan gidecekleri yere nasıl gideceklerini sorma gibi bir alışkanlık edindikleri hakkında bir fikrim yok. Sarıyer’e nasıl gideceklerini tarif ettirmekten inanılmaz bir mutluluk duyuyorlar sanki. Ya da herhangi bir Ziraat Bankası şubesinin hangi sokakta olduğunu öğrenmekten…

Otobüs numaralarını söylemekte herhangi bir sıkıntı yaşamadım bugüne kadar. Yani Kabataş’tan Tarabyaüstü’ne gitmek isteyen birinin 29C’ye binmesini sağlamış, 58N’ye binerek Fatih Sultan Mehmet Mahallesi’ne gitmesine neden olmamışımdır. (Böyle bir şey yapmış olsaydım kendimi asla affetmezdim.) Ama “Düz gidin, ikinci sokaktan sola dönün” gibi direktiflerim genelde, bana adres soran abi ya da abla yanımdan uzaklaştıktan sonra “Off düz gitmeyecekti, hafif bir yanlamasına gidecekti!” şeklindeki hayıflanmalarımla vicdan azabına dönüşmekte. Hak verirsiniz ki o abi ya da ablanın peşinden gidip “Ben yanlış söyledim yaa hiç yürümeseniz bile bulursunuz orayı” demek yeterince kötü bir imaj oluşturabilir o insanın gözünde. Bu gibi anlarda vicdan azabımı hafifletmek için “En azından herkese adres sorulmaması gerektiğini öğrenmiştir bu abi” diye düşünür, insanların hayattan ders almasını sağlamış gibi övünürüm.

Sorulan adres için “Bilmiyorum” demeyi de bir İstanbullu olarak kendime yediremem. Bilmediğim her adresi kendi çapımda bilinir hale getirmek için elimden geleni yaparım. Nerede olduğundan tam emin olmadığım bir adres sorulursa bana, o yeri kafamda canlandırır, yollar, köprüler kurar, insanları iç dünyamda yaratmış olduğum bu şehre göre yönlendiririm. Bu konuda altıncı hissime çok güvenirim. Adres soran insan da bana güvenmiştir ki yanıma kadar gelip benden yardım istemiştir. Kendime duyduğum ve başkalarının da bana duyduğuna inandığım bu güven sayesinde içimden önümüzdeki seçimler için Kadir Topbaş’a gözdağı vermekte bir sakınca görmem. Fakat dağıtacak kömürüm olmadığı için şansımın çok az olduğunun da farkındayımdır. (Siyasi mesajımı da veririm.)

Bazen bu konuda sorulan sorular da beni bayağı güldürür. Taksim Meydanı’ndan maça giderken, üzerimde Beşiktaş formasını görerek, “Kardeş” diye bana seslenen abinin “Maça mı gidiyorsun?” diye sorması ve “Evet” cevabını aldıktan sonra “Yaa İnönü Stadı nerede?” diyerek benden yol tarifi almasını örnek verebilirim bu duruma. Bir keresinde de Bakırköy Meydanı’nda “Bakırköy Meydanı’na nasıl giderim?” diye soran ve benim yaşlarımda olduğunu tahmin ettiğim bir kıza da “Ee gelmişsin zaten” diye bir cevap vermişliğim de vardır. Şu an burada o kızın nasıl utandığını anlatmanın gereği yok diye düşünüyorum. (Verdiğim iki örnek de meydanlarda gerçekleşen olaylardan üzerine oldu. “Nerede meydan var, ben oradayım” gibi bir imaj oluşturmuş olabilirim ama meydan dışındaki yerlerde de bulunduğum oluyor.)

Metrobüsteki abla da bana yol boyunca İstanbul Belediyesi Ulaştırma Dairesi Başkanı’ymışımcasına durmadan sorular sordu. En son sorduğu soru Şirinevler’de metrobüsten indikten sonra yine Şirinevler’de metroya binmek için gerekli olan jetonu nereden alabileceği idi. Metroya binip havaalanına gideceğini de belirtti. “Gel buradan kaçalım beraber” diyecek gibi bir hali vardı. “Jetonmatikler var, über teknolojik bir şey, oradan alabilirsiniz” dedim. Mutlu oldu, teşekkür etti, iphone’nundan beraber şarkı dinlemeyi teklif etti. Kibarca reddettim. Metrobüsten inince de bana el salladı, görmemezlikten geldim. Bu kadar samimiyet fazlaydı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder