9 Ocak 2011 Pazar

Vladimir'in Garip Halleri

Ne zaman okuldan çıkıp otobüse binsem hemen müzik dinleme ihtiyacı baş gösterir. Otobüs görünce elimin mp3 playera gitmesi gibi sonradan kazanılmış bir bağışıklık edinmiş olabilirim. Kazandığım garip bağışıklıklar vardır. Yüksek bir yerde camdan bakan birisini görünce “haaaayııırrrr” diyerek oradan uzaklaşmam, o binanın bodrumuna kadar inmem gibi. Yükseklik korkum vardır ve adım atarken ayağımın yerden yükselmesi bile bu korkumu tetikleyecek diye korkarım. Korku üstüne korku yaşarım. Sonra bundan da korkarım. Bugün de “Allah’ım çok korkuyorum” diye garip tavırlar takınmışken otobüsün geldiğini gördüm, “ eh biniyim bari” dedim.

“Ama olsun müzik iyidir” cümlesi otobüse bindikten sonra kendi kendime söylediğim ilk cümle oldu. Sonra biraz daha “sonradan kazanılan bağışıklıklar” konusu hakkında ahkâm kestikten sonra “doğuştan gelen bağışıklıklar neydi yaa?” sorusu aklıma takıldı. İki tane sınava girmiştim ama beynim bunu yorulmak için yeterli görmüyor gibi davranmaktaydı. “Hayır senin kapasiten belli zaten, niye bunu zorluyorsun?” şeklinde bir soru yöneltmek üzereydim beynime ancak fark ettim ki kendisi çoktan “Siyahi insanlar sarı hummaya yakalanmazlar” konusu üzerinde düşünmeye başlamıştı. Bu cümleyi ilk kez duyduğum bir biyoloji dersinde yanımdaki arkadaşım “olum keşke zenci olsaydık, sarı hummaya yakalanmazdık” gibi garip bir tespit yaptı ve başını öne eğerek üzüldü. Tüm ömrü boyunca sarı humma derdiyle uğraşmış gibi gözüküyordu. O kadar inandırıcıydı ki onun bu halini gören herhangi birisi “abi kötüysen acile falan gidelim” diyebilirdi. Fakat ben Faruk’u tanıyordum ve onun bu halini takmayarak “zenci olsaydın dünyanın her yerinde ezilirdin! Yazık değil mi adamlara bir sarı hummaya yakalanmıyorlar diye çektikleri eziyetlere bak!” diye sosyal bir tespit yaptım. Bu cümleyi duyan Faruk’un az önceki üzüntüsünden eser kalmadı ve “iyi ki beyazız” dedi. “Arkadaş ne tutarsız, ne sığ bir adamsın sen ya! Irkçılık yapma adam gibi ders dinleyelim, sonra test çözeriz” şeklinde bir cevap verdim ben de. Cümleye güzel başlamıştım ama sonunu “test çözeriz” diye getirmem tüm duyarlılığımı yok etmişti. Hele “ırkçılık yapma, ders dinleyelim” gibi kelimeleri hangi mantıkla birbirine bağlamıştım, hala bunu düşünür dururum. Bağışıklık konusunu düşünürken sonuç olarak mantıksız cümleler kurma yeteneğimi ortaya çıkarmam tabii ki canımı sıktı. Gerçi böyle bir sonuca varmasam bile canım sıkılabilirdi. Çünkü bildiğimiz basit bir belediye otobüsünde “bağışıklık” diye bir şey düşünmek ortama uygun hareket etmediğimi gösteriyordu. Otobüste olduğuma göre “nereye oturmalıyım, yanıma kim oturacak ya da arkaya doğru ilerlesem nereye kadar ilerleyebilirim” diye düşünmem gerekiyordu. Ya da “ulan akbili gönderdik ama ya geri gelmezse” şeklinde paranoyalara kapılıp, en sonunda da kendimi dizginleyemeyip “kaptan akbiller gelmedi, gönderin şunları yaa” diye kükreyebilirdim. Bunları yapmayıp, oturmuş bağışıklık hakkında düşünüyordum. Otobüste olmasa bile bir insanın durup dururken bağışıklık hakkında garip fikirler yürütmesi o insanın nasıl bir psikolojide olduğunu gösterir bence. Normal bir insan durup dururken değil bağışıklık, duyu organları hakkında bile düşünmez. Yani “kulak da ne şekilli ha böyle kıvrımlı falan” diye düşünen bir insan normal değildir kanımca.

Zaten düşündüğüm şeylerin sonunda kendimi kötüleyecek bir şey bulmazsam, o şeyi düşünülmüş bir şey bile saymam ben. Böyle de pis bir huyum vardır. İçim rahat etmez, ruhum bunalır. Ne zaman ki kendimi kötülerim, işte o zaman mutluluk beni bulur. İşte o zaman gülerim, çoşarım. İşte o zaman siyahî olup sarı hummaya yakalansam bile gözlerim parlar sevinçten. Baktım gözlerim parlamaya başlamış, hemen müzik dinleyerek duruma bir fon yaratma çabası içersine girdim. Gözlerimin nasıl parladığını nasıl anladığım hakkında bir fikrim yok. Edebi bir hava yaratmak için yazdım onu. “Rus Edebiyatı gibi olsa fena mı olur?” diye düşündüm ve şöyle bir şey olsun istedim: Vladimir Yurik o kadar mutluydu ki gözlerinin parladığını kendisi bile fark edebiliyordu. “Rus Edebiyatı’nda ağır bir kasvet havası da vardır” diyip yolculuk boyunca dinlediğim şarkının sözlerini yazarak tamamlıyım yazıyı: 50-50 varsa şansım, sebebi yok doğmuşum belli, ya seversin ya sevmezsin, sebebi çok mu önemli?

*** Uydurduğum Rus Edebiyatı Örneğinin Sonu: Vladimir Yurik’in parlayan gözleri dinlediği şarkının etkisiyle yavaş yavaş küçüldü, sonra yok oldu. Gözleri yok olunca görme yetisini kaybeden Vladimir Yurik bir de siyahi olmadığı için sarı hummaya yakalanmaktan kurtulamayarak acı içersinde can verdi. (Bir karakter yarattık; üstümüze kalmış gibi olmasın, vefat etsin istedim)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder