19 Aralık 2010 Pazar

Boş İşler Adamı

Getirisi olmayan işlerin adamıyımdır. Nerede boş iş görsem oraya damlarım. Ece’ye ve Seda’ya “bir video var, çok komik, çocuk ‘al kırdın kırdın’ diyo muhaha” dediğimde bana boş boş bakan gözlerle karşılaşmam bu saçma özelliğimden emin olmamı sağlamıştır. Tüm bu boş işler karşılığında koca bir sıfır elde ederim. Neticede sıfır bir doğal sayıdır, irrasyonel sayıyla işim olmaz. Fransiyum favori elementimdir. Herkes flor, klor takılırken, o periyodik tablonun sol alt köşesinde tüm haşmetiyle durur. Hidrojen gibi her şeyle içli dışlı olmaz. Ağırdır. Fransiyum candır. Fizikle ilişkimi kesmem duyduğum ilkokul esprisine dayanır. “O kızın fiziği iyi nihoho” cümlesi fizik dersini paralel evrendeki Erdem’e havale etmeme neden olmuştur. Fizik evlat olsa sevilmez.

Boş işlerin ilgi alanımda olduğunu belirtmiştim. Bir diğer ilgi alanım ise otobüste en arkanın bir önündeki ikili koltuğun sol tarafta yani cam kenarında olanına oturmaktır. Otobüse binmeden önce mutlaka bu koltuğa bakarım. Eğer doluysa o otobüse binmem, yenisini beklerim. İneceğim durağa en az üç durak kala otobüsten nasıl ineceğimin planlarını yapmaya başlarım. Stratejik noktaları belirler, ayağa kalktığımda planımı uygularım. İnmek için ayağa kalktıktan sonra düğmeye basıp tekrar oturmam. Bunu yapanlardan hoşlanmam. Ayağa kalktıysam arkama dönüp bakmam, boş koltuk artık umrumda değildir. (Çok pis bir metafor kullandım burada, anlaşılmıştır sanırım.) Çok dolu otobüslere binmem ama illa oturmalıyım diye de diretmem. Bindiğim otobüs pis kokmamalıdır. Çok pis takıntılarım vardır.

Takıntılarımdan rahatsız olanları görünce suçu başak burcuna atmaktan çekinmem. Başak burcu kahrımı çekmeye alışmıştır. “İşte biz başaklar…” diyerek dünya üzerinde benim gibi birçok manyak olduğu izlenimini uyandırmaya çalışırım. “Hepimiz böyleyiz işte ne yaparsın” diye de eklerim. Genelleme yapmakta üstüme yoktur.

Genelleme yaparım ama genellemelere pek uymam. “Solaklar zeki olur” hipotezinin istisnasıyımdır. “Herkes Anadolu’dan gelmiştir, vardır bir köken” genellemesi de bana terstir. Yeni tanıştığım insanlara İstanbullu olduğumu anlatabilmek için çok vakit harcarım. 1200’lü yıllara kadar inerim ama yine de karşımdaki insanın ikna olmadığını hissettiren bir surat ifadesi görürüm. İnsanlar beni Anadolu’nun herhangi bir köyüne yakıştırmayı çok severler. Kökenimin orası olmasını isterler. Sanki “evet lan oralıyım” desem ömür boyu hiç üzülmeyeceklermiş gibi bir halleri vardır. Onlar mutlu olsun diye yalan söyleyemem. Yalanı hiç sevmem. İstanbulluyum ben arkadaşlar. Dedem falan da öyle. İkna oldunuz mu bilmiyorum ama?

İkna kabiliyetim epsilon kadardır. Sanki ikna edecek insan gibi değil, ikna edilecek insan gibi davranırım. Herhangi bir şeye ikna edeceğim kişi “hayır” derse, hemen ikna olup “tamam o zaman” derim. “Hayır” demem, diyemem. Her şeyi onaylarım. Bu durum bana notermişim gibi bir hava verir, o yüzden insanlara biraz resmi davranırım. Ama karşımda kafa dengi insan bulduğumda ortamın şebeği olmaktan çekinmem. Espriler benim üzerimden döner, ben de buna katılıp kendimi yerin dibine sokmaktan gocunmam. (İlgi alanlarımdan biri de budur.)

Gocunduğum tek şey 2007’deki Liverpool – Beşiktaş maçının, o malum sayının hatırlatılması ve o sayı üzerinden yapılan esprilere maruz kalmamdır. Babel’in sırtına çarparak kalemize giden yedinci gol evrenin benle dalga geçtiğine emin olmamı sağlamıştır. Oysa evrenle seviyeli bir ilişkim vardı. Hatta lise numaramın 1111 olduğunu öğrendiğimde evrenin beni seçilmiş insan konumuna getirdiğine inanmıştım. Ama sonra evren cozuttu. Artık kendisiyle “merhaba merhaba” seviyesinde takılmaktayım.

Doğum günümün 11 Eylül olmasıyla başlayan 11 silsilesi hayatımla ilgili mistik yorumlar yapmamı sağlar. “11/11/2011’de başıma bişey gelecek ama du bakalım” diyerek yıllardır gün sayarım. “Eğer o gün çok sıradan geçerse hayatımdaki en büyük hayal kırıklığını yaşarım” diye düşünürüm. Eylül ayında doğmuş olmam nedeniyle sonbahara karşı özel bir ilgim vardır. Her sene sonbaharın gelişini “So Fell Autumn Rain” dinleyerek karşılarım. İlkbahar ise “To Blossom Blue” ile gelir. İlkbaharda da hüzünlenmekten vazgeçmem. Yaz veya kış için henüz herhangi bir şarkı seçememişimdir. Kırılmalarını istemem ama “ya kırılırlarsa” diye kafaya takarım.

Zaten her şeyi kafama takmayı çok mükemmel bir şekilde başarırım. Bu nedenle sevgili dostum migrenle pek sıkı fıkıyızdır. Sağ olsun sürekli gelir, ziyaret eder. Eli boş gelmez. Hatırşinastır. Ömrüm boyunca yanımda olacağına söz vermiştir. Başkaları gibi gitmez ya da gelmemezlik etmez. Başım ne zaman sıkışsa anında yanımdadır.

Şu an yanımda olan şey ise çalışmam gereken ders notları. Ama önce şu komik videoyu seyretmem gerekiyor… Puhaha süpermiş yaa!!!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder