31 Aralık 2010 Cuma

2010 Almanak

2010 yılını bitiriyoruz bugün. (Çok önemli bir tespit değil tabii ki bu, herkes farkındadır bunun) Koskoca bir yıl geçirmişim ama bu 365 gün nasıl geçmiş hiç farkına varamadım; günler, yıllar ne çabuk geçiyor geyiğine girecek değilim burada. Bu bir yılın özeti aylara bölünmüş olarak aşağıda arz-ı endam edecek.

Ocak

1 Ocak günü saat 07:00’de uyumaya karar verdiğimi hatırlıyorum. Tabii öğlen vaktini geçmişti uyandığımda. “Daha ilk günden bu kadar tembellik yaparsan ohooo!” diye bir yorum yapmak işime gelmedi tabii ki. “Yeni yılda yeni kararlar almalıyım” insanı olmadım hiçbir zaman. Ocak ayının ilk günlerinde finallere çalıştım. Sonra çalıştığım finallere girip, çıktıktan sonra “ne kadar zordu lan!” diye yorumlar yapmış olma ihtimalim gayet yüksek. Ocak ayının ortalarında “notlar ne geldi acaba?” diye kayıt işlerinin web sayfasının müdavimi oldum, ortalama hesapladım. Ders muhabbeti bir zaman sonra kapandı, farmville ile baş başa kaldım. Ektiğim çileklerin çürüme ihtimali beni hep korkutmuştur o yüzden gübreyi eksik etmedim. Traktör için nasıl benzin kazanabilirim diye uykularım kaçmıştı bir ara. Sonra dizilere sardım. Dexter, How I Met Your Mother ve Fringe üçgeninde gidip geldim; hangisinin daha iyi olduğuna dair kafamda fikirler oluşturmaya çalıştım. Dexter kazandı.

Şubat

Şubat ayında zağar gibi dolaştım. Sabaha karşı 5:00 civarında uyudum, öğlen 2:00’de kalktım. Sadece dizi seyrettim; arada oksijen alıp, karbondioksit verdim. Hayatımın en boş şubat aylarından birini yaşadım. Kendimin sevgililer gününü kutladım. Şubat’ın sonunda dersler başladı. Kendime yeni defterler ve renkli kalemler aldım. Bu dönem bambaşka olacak dedim; olmadı.

Mart

Derslere gidip gelerek vakit geçirmeye çalıştım. Fizikokimya dersimizin hocası “Rahmi Koç müzesine götüreceğim sizi” dedi. Tatilya gibi geldi sanki bir an orası, “bak bu çok iyi oldu” diye sevindim. Müzeye gidince “Vaaayy, Yok artık, O ne be, Olum şuna bakın lan, Amaan salla onu!” gibi tepkiler verdim. Denizaltı varmış orada, onun içine girdik hep beraber. Denizaltı hakkında bize bilgi veren amca “120 gün boyunca ben bunun içinde kaldım, hiç dışarı çıkmadım” dedi, “Abi manyak mısın?” sorusu dilimin ucuna kadar geldi ama nezih ortamı bozmamak için bir şey demedim. Denizaltının içinde hareket edeceğim diye helak oldum. “Denizaltına da sana da” diyerek Rahmi Koç hakkında pek hoş olmayan sözler söyledim, sonra “O kadar müze yapmış yazık yaa” diyerek üzüldüm. Yanımda olsaydı “Tamam tamam gel hadi” diye teselli edebilirdim. Sonra kimya bölümünde bir efsane olan fizikokimya laboratuvarı başladı, he bir de midtermler başladı. Bir daha da bitmedi.

Nisan

Nisan ayında ne olduğunu hiç hatırlamıyorum demek ki bu kadar sönük bir ay geçirmişim. 6 Nisan annemin doğum günü. Bir o var aklımda.

Mayıs

Mayıs’ın ilk günleri okul tatildi. Bunu hatırlarım tabii ki. Sonra poster sunumu oldu okulda. Projemizin posterini hazırlamıştık ama o kadar kötü bir yere asmışız ki kimse gelip bir şey sormadı. Fizikokimya laboratuvarı bitti. Midtermler bitti diye sevindim ama finaller başladı. “Olum bi durun yaa” diye sitemde bulundum kendilerine. Evaluation form (değerlendirme formu olmakta kendisi, hocaları değerlendiriyorsun, beğenmediğin hoca varsa 1’i (en kötü seçenek yani) işaretliyorsun falan, öyle bir form işte) doldurduk hocalarımız için. Çipli akbillerimize kavuştuk, pembe pembe göz alıcı bir şeydi. Zorlayınca içindeki çip de gözükebiliyor, küçük bir şey.

Haziran

Hayatımın en yoğun dönemini geçirdim sanırım bu ayda. Babamın doğum gününü kutladım. Finallerin bitmesiyle kendimi Ören’de tatilde buldum. Bir haftadan fazla oralarda takıldım, denize girdim, çıktım. Akşamları yürüyüş yaptım. “Hayat güzel sanırım” diye çıkarımlar yaptım tatil psikolojisiyle. Sonra tatil bitti. “Nesi güzel be hayatın” dedim. Değişken hallerimin en güzel örneklerini sundum yani. Ören’den dönünce staja başladım. Bir hafta sonra Zonguldak’taki Kimya Kongresi’ne katıldım. Mayıs ayında hazırladığımız posteri bir daha sundum. Boynumda asılı olan ve adımla beraber Boğaziçi Üniversitesi yazan zımbırtıya bakan iki kızdan biri “Aaa Boğaziçi Üniversitesi!” diye tepki verdi. Diğeri daha çok şaşırdı ve “Neeeeeeee!” dedi. Anlam veremedim onların bu hallerine. Zonguldak’ta market ve karın doyuracak bir yer aramaktan yorgun düştüm; otele geldim, uyudum.

Temmuz

İstanbul’a döndüm. Staja devam ettim. Hastalanıp rapor aldım. Garip geldi bu durum. Ocağın üzerindeki isooktan patladı analiz yaparken. Ölüyordum falan. Elimi kestim mütemadiyen. Stajdan çıkıp koştura koştura Beşiktaş’ın maçlarına gittim. Temmuz’un sonunda “Happy Birthday!” dedim İrem’e. Sevindi. Hediye almak için Fenerium’a girdim. Orada çalışan abiye “Ben Fenerbahçeli değilim, ver işte oradan bir şeyler, sarı lacivert bir şeyi beğenebileceğimi sanmıyorum” dedim. Elime bir Fenerium poşeti tutuşturdu. Eve nasıl geleceğimi bilemedim.

Ağustos

Ağustos’un ortasında staj bitti. Boş günlerime geri döndüm. Koskoca boş zamanlarım oldu. Hiçbir yararlı şey yapmadım. Kitap okudum sadece. Facebook chat ve msnden geyik çevirdik Mustafa, Seda falan. İrem de lise hayatına adım attı, gitti lisesine kayıt oldu. Kopya çekme yöntemleri üzerine HC 101 HOW TO CHEAT dersi verdim İrem’e. CB vermeyi düşünüyorum kendisine.

Eylül

Doğum günümün olduğu ay olması nedeniyle Eylül ayı önemlidir benim için. Doğum günümde yine hiçbir şey yapmadım her sene olduğu gibi ama doğum günümü kutlayan insan sayısında belirgin bir artış oldu. İlginç bir deneyimdi. 18 Eylül tarihini sevmeye başladım bu sene. Umarım ilerleyen aylarda daha çok sevmeye başlayacağım. Okul yine açıldı. Yine defter, kalem aldım. Defter bitmedi henüz. Kalemleri de hala kullanırım. Dexter’ın yeni sezonu başladı diye bir mutlu oldum ki anlatamam.

Ekim

Okula gidip gelerek geçti bu ay da. Yine değişik bir şey olmadı. Bloga yazı eklemeye falan başladım. Kimsenin okumadığından eminim. Sınavlara girip çıkmaya başladım yine. Yine “ortalama kaç çıkmış?” muhabbeti sardı her yanımızı. “Kaçla geçiriyomuş hoca?” sorusuna yanıt aramaya çalıştık. Aldığımız yanıtların doğruluğunu ispat etmemiz 2011’e kaldı. Umarım kandırılmadık. Akbilimi aylık yaptırdım.

Kasım

“Monoton geçer yeaa bu ay da” diye yorum yaparken aslında öyle olmadı. Uzun bir aradan sonra güzel günler geçirdim. Teşekkür ederim bunun için. Sınavlar devam etti, uykusuzluk başladı. Çok pis isyan edesim geldi, “uykusuzluktan gözlerim yanıyo laaaan” diye bağırdım çağırdım kendi içimde. Kimse duymadığı için kendi kendime gelin güvey oldum. Bir sonuç elde edemedim. Uykusuz kaldığımla kaldım.

Aralık

En garip aylardan biriydi Aralık. Ne oldu ne bitti anlamadım. Birçok ilk yaşadım. Çok önemli olanlar vardı içinde. Dexter’ın 5. sezonu bitti. Üzüldüm. Sınavlara girdim, çok yoruldum. Penguen’deki favori karakterim olan Baltalı İlah’ın takvimine kavuştum. ”2010 bitiyor vay bee!” diye kimseye faydası olmayan saçma yorumlar yaptım.

Çok çok kitap okudum. Albert Camus’ye olan hayranlığım daha da çok arttı. Paul Auster’ın yeni kitabı çıktı. İki günde bitirdim. Pain of Salvation, My Dying Bride, Katatonia, Sakin, Redd ve Kurban en çok dinlediğim gruplar oldu. Aralıksız bir şekilde “Sisters”, “Undertow”, “Two Winters Only”, “A Doomed Lover”, “A Kiss to Remember”, “My Twin”, “Bu Defa”, “İlk Yara”, “Artık Gel”, “Aşktı Bu” ve “Usulca” dinledim. Canım sıkıldıkça Boğaz’da yürüyüş yaptım. Bazen tek başımaydım, bazen arkadaşlar vardı, bazen de annem ve İrem falan. Koca bir yıl geçti. Değişen bir şey olmadı. Böyle de garip bir yıldı 2010. En sevmediğim yıllar arasında zirveye oynayacak kadar iddialı kendisi. Ee o zaman git artık bari…

Usulca: http://www.youtube.com/watch?v=3-_TNFMoUR4

Bu Defa: http://www.youtube.com/watch?v=qkkBrHBAixE

İlk Yara: http://www.youtube.com/watch?v=cLE-VFsKdcY

Artık Gel: http://www.youtube.com/watch?v=SRse5RWYxFk

Aşktı Bu: http://www.youtube.com/watch?v=YLkODPLM1Xs

Undertow: http://www.youtube.com/watch?v=ja5wA4s8tQU

Sisters: http://www.youtube.com/watch?v=wS4PBhbagRc

My Twin: http://www.youtube.com/watch?v=an-nknHiaiU

A Kiss to Remember: http://www.youtube.com/watch?v=hEpvnkFAoe4

Two Winters Only: http://www.youtube.com/watch?v=ikG0vC519yw

A Doomed Lover: http://www.youtube.com/watch?v=dd6R1xpVkjg

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder