6 Aralık 2010 Pazartesi

Dak Dak Saydak!!

Facebook’a girdiğimde çoğu arkadaşımın profilinin çizgi film karakterleri ile donandığını gördüm. Ben de çocuk istismarına karşı çıkmak için yapılan bu harekete katılma isteği duydum ve kendime model olarak Psyduck isimli salak salak hareketler yapan ördek pokemonu seçtim.

Yıl 2000’di sanırım. Pokemon çılgınlığı biz çocukları sarmış, çocukların çoğu elinde tasolarla gözlerini televizyona diker, büyülenirdi. Televizyona bakarken elinde taso tutmayanlar da vardı. Tasolarla televizyon seyretmenin ne gibi bir yararı olduğu konusunda herhangi bir mantıklı açıklamam hala yok. Ama olaya mistik bir hava katıyor da olabilirdi bilmiyorum. Ya da ne mistik hava katacak, elinde Pikachu’nun resmini tutmaya çok anlam yüklemiş olmıyım.

O gün Türkçe öğretmenimiz sınıftaki arkadaşlarımdan birinde taso bulmuş ve çantasından çıkardığı bir makasla bana doğru ilerlemişti. Sınıfın en ineği olmamdan ötürü tasoları kesme gibi bir görev bana bahşedilmişti. Daha önce de sınıfta kusan çocuğun kusmuklarını temizlemek için de temizlik görevlisini bulma gibi görevler üstlenmiştim. Amcanın gelip de “sabah sabah menemen mi yenir yaa” diye kurduğu cümleyi hatırlayınca, taso kesmek görevi terfi ettiğimin göstergesi olabilirdi ve bunu 10 sene sonra anlayabiliyordum. Şu an anlamsız bir şekilde sırıtıyorum çünkü kariyerimdeki ilk sıçramayı meğer 10 yıl önce yapmışım.

Tasoları önce özenli bir şekilde kesmeye çalıştım. Ortaokul öğrencisi acımasızdır, şu an olsa o tasoları sıranın altından arkadaşıma geri verirdim. Bir süre sonra taso kesme işi canımı sıkmaya başladı. “Elalemin kerizi ben miyim?” diye düşündüğümden çata çuta tasoları kırmaya başladım. Arkadaşım da bütün mal varlığını Cheetos’a yatırmıştı sanki. Bir insanın 3466424245970945 tane tasosu olmamalıydı. Arkadaşımı arkadan dürtüp “olum yeme şu yağlı şeyleri” diyerek onun adına üzüldüğümü göstermek istedim. Suratımda “biz de emir kuluyuz abi ne yapalım” ifadesi vardı. Sonra Psyduck çıktı karşıma. Ellerinin arasına kafasını almıştı. Tasoyu cebime attım, hala da saklarım. Yok be saklamam banane. Ama Psyduck denen şey o an bilinçaltıma yerleşmiş olmalı ki profil fotoğrafım şu an Psyduck. Bir insanın Psyduck isimli garibanı beğenmesi de incelenmem gereken bir vaka olarak görülmeme neden olabilir.

Ninja Kaplumbağalardan gözünde mavi bir şey bağlı olan Leonardo’yu seçmemde bilinçaltımın bir etkisi var mıydı acaba? 4 kuzen birer Ninja Kaplumbağa seçmiş, saçma oyunlarla kendimizi avutmuştuk. Hatta bu olayın o kadar etkisinde kalmış olmalıyım ki rüyasında camın vurulduğunu ve korktuğunu söyleyen kuzenime “sakın Rasktedi ve Bibap olmasın cama vuranlar?” diyerek yeşil dostlarımızın ezeli düşmanlarının bizim de yanımıza gelmiş olabileceği gibi saçma bir çıkarım yapmıştım. Çocukken gerçekten çok salakmışım. Bir Cheetos paketinden 3 adet taso çıkınca deli gibi sevindiğimi de söylersem salaklık seviyem daha net anlaşılabilir. “Küçük şeylerle mutlu oluyo yaa” felsefesi bu taso olayında sökmez. O kadar da değil. Pollyannacılık bir yere kadar.

Yalnız Pollyanna yaşasaydı, benle gurur duyardı. Dünya üzerinde onun felsefesinin en büyük destekleyicisi olabilirim. Hatta “ya hiç kimse benim felsefemi benimsemeseydi!!” diye yorum yapıp kendi felsefesini özetleyebilirdi. Modelimin de Pollyanna olmasının sığ bir insan olduğumu gösterdiği gerçeğine ise şu an değinmek istemiyorum, Pollyannacılık’a aykırı bu. Ya hiçbir felsefem olmasaydı?

Ya Psyduck olmasaydı? Kendimi kime benzetirdim? Neyse ki Psyduck var ve şu an mutluluktan “dak dak saydak” diye sesler çıkara çıkara seviniyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder