10 Ekim 2011 Pazartesi

İyi Geceler

Gecenin bir vakti birdenbire uykudan uyanıp salak salak etrafa bakınmak kadar çaresiz kaldığımız başka bir davranış biçimimiz yok sanırım. Yani o kadar savunmasız bir şekilde kalıyoruz ki, açılabileceği kadar açılmış gözler ve düşünme yeteneğini kaybetmiş bir beyinle o an sonunda ne olacağını kestiremediğimiz garip işler yapmaya kalkışabiliriz. “Ulan hava sıcak, pencereden atlayınca güzel bir hava akımı olur bence, o halde bunun keyfini çıkarayım” dedikten sonra bunu gerçekleştirmekten korktuğum zamanlar oluyor.

“Bütün gün çok yoruldum, bari erken yatayım” diye uzun yıllardır almadığım bir karar alıp 12:00 gibi yatağıma gittim dün gece. (12:00 erken, evet!) “Sabah sekizde kalksam, toplamda sekiz saat uyumuş olurum” diye genel geçer yorumlar yaparak, “İnsan her gece yatağına yattığında bütün gün ne yaptığını sorgulamalı, biraz düşünmeli” mantığına uyum sağlamaya çalıştım. Böylece yattığım gibi hemen uyumayacak, hayatı, kendini, hatalarını sorgulama ve bunlardan ders çıkarma gibi amaçları yerine getirecek ve düzgün insan olma yolunda ciddi adımlar atacaktım. Fakat, “Sekiz saat uyurum, ohh mis!” gibi bir çıkarım insana kendini düzeltme yolunda pek de bir fayda sağlamıyor. Bu gerçekle yüzleşince biraz üzüldüm ama “Yarın öğlen 12:00 gibi yaparım o zaman bu sorgulamayı, hatta o zamana kadar başka şeyler de olursa, onları da sorgularım, toptan hallederim abi, çıkar hepsi aradan” diye bir karar alınca üzüntüm geçti. Telefonum saatlerdir ses çıkarmadığı için yatmadan önce hem “Acaba telefonumun mesaj gelme özelliği mi bozuldu?” diye merak ettiğimden bunu kontrol amaçlı, hem de 10 günde ne kadar konuştuğumu öğrenmek istediğimden Vodafone’a kaç dakika sürem kaldığını soran bir mesaj attım. Gelen cevapla mutlu olup güzelce uykuya daldım. Zira hem telefonuma hala mesaj gelebiliyordu, hem de sadece 4 dakika konuşmuştum ve ayın geriye kalan 20 gününde konuşabilmek için 996 dakikam vardı.

Fakat her şey umduğumuz gibi gitmiyor şu hayatta ne yazık ki. “Güzelce dinlenirim” diye başladığım uyku serüveni gecenin bir vakti deli gibi açılmış gözlerle sekteye uğradı. Belli bir açılış mesafesi kat eden gözlerin, bir yerden sonra göz kapaklarının kırpışmasına neden olma gibi bir olayı var. Yeterince kırpışma sayısına ulaşınca saatin kaç olduğunu ve eğer bundan sonra uyuyabileceksem ne kadar daha uyuyabileceğimi merak ettiğim için saate bakmaya karar verdim ve saatin hangi duvarda olduğunu düşünmeye başladım. (Uyanınca beynin bir süre çalışmadığını buradan anlayabiliriz) Gerizekalı bir şekilde tüm duvarları incelerken, aklıma, küçükken geceleri aynı saatte uyanıp, kim olduğunu asla öğrenemediğim bir insanın gecenin o vakti açtığı ve Esmeray’ın söylediği, “Gel tezkere gel tezkere bitsin bu gurbet; evde baban, anan, bacın yüzüne hasret” gibi sözleri olan şarkıyı dinlediğim geldi. O zamanlar nedensiz bir hüzne kapılır ve çocuk aklının yarattığı düşüncelerle, artık askerde olan her kimse, bir an önce onun dönmesini isterdim. Esmeray’ın buğulu sesi beni ağlama noktasına getirir, hemen sabah olması için o an ne yapılması gerekiyorsa yapmaya hazır duruma gelirdim. Şarkı tekrar tekrar döner, ben de her defasında daha çok korkuya kapılırdım. Şarkıyı dinleyenin umutları o gece için bitip de şarkı sustuğunda, ben de yorganıma sarılarak sımsıkı yumardım gözlerimi. Ne olursa olsun beni kurtarabilecek annem, babam ve babaannem vardı evde ve bunun rahatlığı kaplardı içimi.

Şu an gecenin bu vaktinde etraftan duyduğum bir şarkı yok. Onun yerine bir sürü hayal sesleniyor bana. “Gel Tezkere”yi dinleyeli çok fazla zaman geçmiş, bunu fark ediyorum aklımdan insanlar geçtikçe. Hayatının bir kısmında da olsa bir şekilde yer alan insanların çok fazla iz bıraktığını görüyorum bünyede. Kendi hayatımızı yaşamaya devam etsek de bir zamanlar bir yerlerde bıraktığımız izlerle başkalarının da hayatlarında yaşıyoruz aslında. Kendi hayatımızı yönetmeye çalışmakla kalmayıp, başkalarının, hayatları adına aldığı kararlarda bile etkimiz var belki.

Şimdi ben yatağımdan kaldırıp mp3 playerı aramamı sağlayan da başkaları oldu. Yoksa dana gibi yatıp uykuma devam ederdim herhalde. Ama bazen üzerinden çok fazla zaman geçmiş bir olayın kahramanı ya da hevesle planını yaptığınız ama planladığınız bu şeyin gerçekleşemeyeceğini öğrendiğiniz anlar harekete geçirebiliyor sizi. Sonra bu şarkı ona gitsin, şu şarkı şuna gitsin diye eşleştirmeler yaparak beyin jimnastiği yapıyorsunuz.

Mp3 playerı bulmak için masama doğru ilerliyorum. Masaya varınca gözlerimi çok fazla açarak arama çalışmalarını başlatıyorum. Mp3 player olduğunu sanıp kulağıma götürdüğüm şeyin telefonum olduğunu kulağımı fazla zorlayınca anlıyorum. “Kulaklık denen bi şey var, koca şeyi ne sokuyosun kulağına, hem de telefon yani höh!” diye söylenirken, ışığı yanan telefondan saatin kaç olduğunu görüyorum. 02:54 yazıyor ekranda, ben uyurken arayan soran da olmamış. “İyi iyi böyle hiç kimse aramayınca cevap vermek zorunda kaldığın birisi olmuyo, böylece merak eden de olmuyo, gayet iyi” diyerek yatağıma geri dönüyorum. “İyi geceler Esmeray ve tezkere bekleyen insan” diyorum kendi kendime. “Bi dk lan Esmeray ölmüş müydü yaa?” diye düşünürken uyuyakalıyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder