8 Ekim 2011 Cumartesi

Olmayınca Olmuyor

Kalemi elime alıp çok deli cümleler kurarak çeşitli psikolojik yaklaşımlar sergilemek ve bu sayede çok derin mesajlar vermek istediğim oluyor fakat galiba sığ bir insan olduğumdan yazdıklarım “Bugün de şöyle oldu yaa”dan ötesine gidemiyor. Kimi insanların çok garip metaforlar kullanarak sonu üç noktayla biten uzun uzun cümleler kurduğunu fark ediyorum yazdıkları yazılara bakarak ve aklıma hemen şu düşünceler geliyor: Olum ben niye böyle yazamıyorum lan! Galiba çok yüzeysel şeyler yaşadım bugüne kadar. Hiç öyle “Sana elveda demek zorundaydım ama şunu bil ki seni hiç unutamadım! Şimdi kalbimdeki taşla seni anıyoruz mütemadiyen, ellerimde gözyaşlarımla ıslanmış bir kağıt mendil, dilimde senin adın… Her nefesimde yokluğunu haykırıyorum… Sen –di’li geçmiş zamandayken, ben şimdiki zamanda senin acını yaşıyorum…” falan diyesim yok. Ya da “Akşam yemeği için ekmek kalmamıştı, bakkala inip ekmek alınca ekmeği üreten insanları düşündüm. Sadece ekmek değil, emek de taşıyordum elimde, buğday tarlasındaki köylüsünden, fırının başındaki işçiye kadar hepsinin alın teri var bu ekmekte” yazamıyorum. Odun muyum neyim!

“Sen somut şeyler yazıyorsun” cümlesini birkaç kişiden duydum. Yani öyle “Ah efendim ben çok acı çekiyorum, aşk dedikleri şey ne menem bir şeymiş, yaktı küle çevirdi beni” falan yazınca soyut bir şeyler yazmış oluyorsun ama benim gibi işte otobüstür, şemsiyedir falan yazınca somuta tıkılıp kalıyorsun. “Tıkılıp kalmak” diyorum çünkü benim somut şeyler yazdığımı söyleyen insanlar bu cümleyi şu anlama gelecek şekilde söylediler: Ya sen somut yazıyorsun tamam mı! Yani böyle her şey ortada zaten ama soyut öyle değil, soyut lan görmüyorsun bile bir kere! Somut ne ki hem herkes yazar ki gördüğünü!

Bir kere soyut bir şeyler yazabilmek için çok ağdalı bir dil kullanman gerekiyor. Yani öyle şeyler yazmalısın ki hiç kimse bir şey anlamasın, hatta bir yerden sonra artık sen de anlama ne yazdığını, öyle spontane bir biçimde yaz. Zaten kapasitesi belli bir beynim olduğu için, ben, bu tarz cümlelerin sonuna geldiğimde kime ne mesaj gönderilmiş, bu cümle yazılırken ne amaçlanmış, özne nerdeydi, dolaylı tümleç var mıydı gibi sorularla boğuşuyorum. Belki de beynimin fonksiyonlarında bu tarz sorunlar yaşadığım için şöyle cümleler yazıyorum ben: Bugün otobüse bindim.

Bir de yazılarımı okuyanların “Ee tabii başak burcusun sen” şeklinde yorumları olabiliyor bazen. Başak burcu realistik düşünürmüş de, mantık adamıymış da soyut yazmazmış hep bir gerçeklik yakalamaya çalışırmış da düz yaklaşırmış olaylara da falan da filan da. Gerçekleşen olayları anlatıyorum yazılarda, evet ama realistik düşünüyoruz diye biz mesaj veremeyecek miyiz yani? “Ah kalbimin en ücra köşesinde seni saklıyorum” diye bir mesaj vermem de gider “Migrenim tuttu, Maxalt aldım” derim. O Maxalt durup dururken girmedi değil mi o konunun içine? İlaç mümessili değilim ki reklam yapayım.

Gayet geyik bir şekilde başlamıştım yazıyı yazmaya, durup dururken, sanki biri bana bir şey demiş de savunma yapmaya çalışıyormuşum gibi bir hava yarattım birden. Tabii ki yok öyle bir şey. Bir şeyler yazan insanları takdir ediyorum hep. Ama soyut mudur nedir öyle de yazamıyorum ben ya! “Rüzgarlar esti bugün, hep sensizlik taşıdılar yanı başıma…” falan çok garip geliyor bana. Migrenim tutabiliyor böyle ağır şeyleri okuyunca. O değil de yazıyı burada bitirmek zorundayım, migrenim tuttu, gidip dinleneyim biraz. Yatmadan önce de bir Maxalt içeyim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder