4 Ekim 2011 Salı

Geceyarısı Notları

Önümdeki upuzun yola bakıyorum, karanlıkta. Bir köpek havlıyor her gece burada, her gece onun farkına vardığımı yeni yeni fark ediyorum. Aslında uzun zamandır çevremizde gerçekleşen şeylerin bazen çok sonradan varabiliyoruz farkına, yani vücut alışmış oluyor belki buna ama beyin geç getiriyor sanki görevini yerine. Tabii sadece olaylar için de geçerli değil bu durum. Her gün bindiğiniz otobüste en önde oturan bir amcaya zaman geçtikçe alışmanız gibi bir şey bu. Her gün karşılaştığın, fakat hiç dikkat etmediğin bir insanın, artık her nedense her gün gözünüze gözükmesi durumu. Dikkatinizi çekmiştir bir şekilde ve artık o, oradadır. Önceleri farkında olmazsınız, sonra bir şekilde gözünüze çarpmaya başlar, artık bir yerden sonra, yani o dikkat çekme anından sonra, ilginç bir şekilde hayatınızda ciddi ciddi yer alır. Bu arada geçen süreç, beynin kendini olaylara hazırlama süresi falan mı acaba? Yani bazı şeylerin varlığını kabullenebilmek için beynin bir şekilde uyarılması ve bunu kabullenebilmesi mi gerekiyor? İlginç bir yapı tabii beyin, benim aklım almaz herhalde neler yapabildiğini…

Sonradan fark edilen şeyler, bazen “neden daha önce fark edilmediği” konusunda insanı hayrete düşürebilecek şeyler olabiliyor. Tabii bu hayıflanmaların iki çeşidi olabilir; kötü bir sonuç elde edilmiştir herhangi bir şeyin sonunda ve yapılan hatanın daha önce fark edilmesi halinde istenmeyen sonuçlara ulaşılmadan bazı şeylerin engellenebileceği düşünülür ya da bazı şeyler hayatınıza inanılmaz derecede güzellikler getirir ve geç kavuşulan güzel şeylerin bugüne kadar nerede kaldığı sorgulanabilir. İlki daha kötü bir durum tabii ki. En azından ikincisinde, sahip olmaktan memnun olduğunuz bir şeye sahip oluyorsunuz. Yani eğer sonuca bakan bir insansanız, kavuştuğunuz şeyin zaten şu anda sizde olmasıyla ilgilenir ve bunun keyfini çıkarırsınız.

Herhalde bugüne kadar genellikle birinci durumla muhatap oldum ben. Çok fazla hayıflandığım şey olabilir. Hakkında “Keşke böyle yapmasaydım” dediğim şeyler bunlar. Zamanla farkına varabiliyorsunuz eğer yanlış yapıyorsunuz bazı şeyleri ve çoğu da sonuçlanmış oluyor zaten siz bir şeyleri düzeltene kadar.

Ama bazı şeyler, bazı insanlar öyle anlarda farkına vardırıyorlar ki kendilerini, kendinizi hissettiğiniz kötü anlardan bir çırpıda çıkarabilecek kadar etkili olabiliyorlar. Bazen bir şarkı da olabiliyor bu, bazen uzun yıllardır gördüğünüz fakat neredeyse hiç konuşmadığınız bir insan da. Canınız sıkkın olduğunda ya da ne bileyim hiçbir şey yapmak istemeyecek bir havada olduğunuzda bile yüzünüzü güldürebilecek birisi olduğunun farkına varmanızı sağlayacak kadar önemli bir şey yapıyorlar bence. Yıllardır orada duruyordu, yeni farkına vardınız ya da yeni farkına varmanızı sağladı ve sizi mutlu edebiliyor bu durum, ne güzel işte değil mi? “Fark etmek” fiili bazen çok basit anlamlar içermiyor aslında galiba…

Çok fazla tanımadığım insanlarla çok çok konuşan biri olmadım bugüne kadar ve bazı insanların bazı şeyleri fark etmesini sağlayacak şeyler de yapmadım herhalde. İşte böyle karanlıkta otururken “Farkına varmak” konusuna da daldım birden, kendimi düşündüm, fark ettiklerimi düşündüm, bazı şeylerin farkına varmamı sağlayan en küçük şeyleri düşündüm, bazen benim yaptığım bir hata oldu bu, bazen bir şarkı sözü, bazen hiç beklemediğim bir anda gelen bir mesaj. Bunları düşünürken kulaklıkları kulağıma taktığımı fark ettim, çalan şarkıyı fark ettiğimde şunları söylüyordu:

“Hey you, would you help me to carry the stone?

Open your heart, i'm coming home”

http://www.youtube.com/watch?v=lRcQZ2tnWeg

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder