4 Haziran 2011 Cumartesi

Çekme Fotoğrafımı!

Can sıkıntısından odamı karıştırmaya başlıyorum. Daha önce kendi ellerimle yerleştirdiğim şeyleri kurcalayıp “Aaa burada mıymış bu?” diye tepkiler vererek can sıkıntımı geçirme gibi bir amacım var ve böyle bir amaçla yaşamak gerçekten kahrediyor beni. Bir insanın dolabına koyduğu tişörtü eline alarak “İşte buldum seniiiii” demesi, bunu diyince can sıkıntısının geçeceğini düşünmesi ve bu prosesten sonra ortalıkta hala ben insanım diye dolaşması, olaya neresinden bakarsanız bakın bir ömrün ne kadar boş geçirilebileceğinin kanıtı.

Ben bunları düşünürken, açtığım bir pencerede karşıma bir fotoğraf albümünün çıkması çok ironik oluyor. Fotoğraf albümüne bakarak yılları ne kadar boş geçirdiğimi fark edecek ve tarihe tanıklık edeceğim. Çekmeceyi kapatarak yatağıma doğru ilerliyorum. Kapağını açtığım fotoğraf albümünde de ilk fotoğrafın, ben, henüz birkaç günlükken ve bir yatakta yatarken çekildiğini fark ediyorum. Şimdiki halime bakıyorum ve sanki yirmi üç yıldır o yataktan kalkmamışım ve temel ihtiyaçlarımı bu yatak üzerinde karşılayarak bugüne kadar gelmişim. Kendimi o kadar boş hissediyorum.

Albümün sayfalarını çevirdikçe başka bir şey fark ediyorum: Bir gün oturmuşum ve bu fotoğrafları yıllara göre sıralamışım. Dört günlükken eve geldiğimde çekilen ilk fotoğraflardan başlıyor albüm ve sırasıyla birkaç aylıktan birkaç yaşlığa kadar ilerliyor. (Evet, eve, doğduktan dört sonra gelmişim, gelmişim diyorum, çünkü hatırlamıyorum, hasta mı ne olmuşum, hastanede kalsın demiş doktorlar.) Ne zaman böyle boş bir işle uğraştığımı çok merak ediyorum. Büyük ihtimalle fotoğrafları bu şekilde sıraladıktan birkaç gün sonra, bu yaptığım işten çok büyük bir utanç duymuşum ve bu olayı unutmak için ne gerekiyorsa yapmışım.

O anda da fotoğraflara bakarken büyük bir utanç yaşıyorum. Herkesin dediğine bakılırsa küçükken çok tatlıymışım falan. Bebeklik fotoğraflarıma bakarken o cümleyi kuranların haklı olabileceğini düşünüyorum fakat sayfaları geçtikçe tatlı sayılabilecek bir bebekken nasıl bu kadar çirkin bir organizma olmayı başarabildiğimi düşünüyorum. İşte bu düşünce utanç üzerine utanç yaşatıyor.

Aklım erdiği zamanlardan beridir fotoğraf makinesinin karşısına geçmekten hep çekinmişimdir. Lisedeki yıllığımızda bulunan yedi binden fazla fotoğraf içinden benimkileri seçseniz en fazla elli tane fotoğraf elde edersiniz. Bu konuda böyle bir istatistiğim vardır. Fotoğrafı sevmem ve fotoğraf olayını icat eden, Alexander von Photographer diye bir adam olduğuna kendimi inandırmış ve ne zaman fotoğrafımı çekmeye kalksalar bu adam hakkında çok da hoş olmayan sözler sarf etmişimdir içimden. Tabii bir yerden sonra vicdanım rahat etmemiş ve kendi uydurduğum bir karakter de olsa Alexander’ın aslında kötü bir amacı olmadığını düşünmüş ve onu affetmişimdir. (Tabii bunları düşünürken yirmi yaşında falan değildim.)

Çekilen hiçbir fotoğrafımı da beğenmem. Dijital fotoğraf makinelerinin çıkmasıyla, çekilen fotoğrafın hemen silinmesi gibi bir opsiyona sahip olmamız dünya üzerinde en çok beni memnun etmiş olabilir. Eskiden fotoğraf filmini tab ettirmek falan derken, fotoğrafın çekildikten birkaç ay sonrasına kadar bile o olayın kabızlığını yaşabiliyordun, nasıl çıktım acaba ya da nasıl yok edebilirim fotoğraflarımı şeklinde. Ama bir insan tüm fotoğraflarında çirkin çıkmayı becerince, fotoğraf yok etme konusunda uzmanlık seviyesine kadar yükselebiliyor. (Bu özelliğimle gurur duyuyorum.)

Geçen gün de İrem’in yoğun ısrarları sonucu çektiği fotoğrafı, yine onun yoğun ısrarları sonucu Facebook’a koymayı kabul ettim ve Göksu’yla fotoğrafın kaç kişi tarafından beğenileceği üzerine iddiaya girdik. Ben o sayının üçü bile geçemeyeceğinden o kadar eminken, Göksu’nun kaybetmek için bu kadar iddialı olması çok hoşuma gitti. Ama iddiayı kaybedersem, elindeki fotoğraf makinesiyle benim fotoğrafımı çekmek üzere bana doğru yaklaşan birini gördüğümde, Mario oynayan küçük kız olup, “Çekme fotoğrafımı!” diyerek bir tane patlatabilirim o kişiye. Çekmeyin fotoğrafımı!

Söz konusu küçük kız için: http://www.youtube.com/watch?v=91xAu0Rtnv4

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder