4 Haziran 2011 Cumartesi

Veli Toplantısı

Dün sevgili kardeşim İrem’in veli toplantısına katılınca fark ettim ki birkaç adet öğrenci velisini bir sınıfa toplayıp, o sınıfa bir de hoca gönderince gayet komik diyaloglarla karşılaşmak mümkün. İnsanların sordukları soruları ya da yaptıkları çıkarımları duyunca “ben neden böyle çok yönlü düşünemiyorum lan?” diye hayıflanmak da veli toplantısının bünyenizde yaratabileceği hasarlardan bir tanesi.

Annem benim toplantılarıma gidip orada duyduklarını anlatınca hayatım adına en büyük hedeflerimden bir tanesi de İrem büyüyünce onun veli toplantılarına katılmak oldu. (Sığ bir insanım, basit hedeflerle hayatıma yön veriyorum.) Kendi toplantılarıma katılmak gibi ütopik şeyler düşündüm önceleri ama toplantıda sınıfa giren öğretmenlerin öğrencileri hemen dışarı çıkardıkları gerçeğinin birkaç arkadaşım tarafından dile getirilmesi üzerine, yıllar boyunca İrem’in bir an önce büyümesi için durmadan dua ettim. Aslında düşününce bir öğrencinin kendi toplantısına girememesi çok saçma bir şey. Birkaç kişi toplanmış sizin hakkınızda konuşuyor ve bu konuşma süresince araya girip “aa hayır, o öyle değildi” deme şansınız yok. Ayrıca veli toplantılarında öğretmenlerin her söylediğinin kabul edilmesi gibi bir durum da söz konusu ve evin en zeki insanı olduğunu iddia eden anne babanızdan öğretmenin ağzından çıkan tek bir kelimeyle “gerizekalı” damgası yemeniz çok kolay.

Hiçbir toplantımın sonunda kötü olaylarla karşılaşmadım, “salak mı ne bu çocuk” damgası yemedim ve hatta lise 3’teyken bir öğretmenim, benden çok memnun olduğunu, benim çok “hanımefendi” olduğumu söyleyerek ifade etme yolunu seçti. Çalışkan öğrencilikten hanımefendiliğe doğru bir level atlayacak kadar iyi bir öğrenci olduğumu düşünmemiştim oysa hiçbir zaman. “Hanımefendi Erdem” kalıbı da kulağı gerçekten çok rahatsız edici bir kavram.

Eğer kendinizle bir sorununuz varsa, kendinize acı çektirmek, kulağınızın rahatsız olacağı şeyler duymak istiyorsanız hemen bir veli toplantısını gidin. İrem’in veli toplantısına katıldıktan sonra bu çıkarımları net bir şekilde yapabiliyorum. On dört yaşına gelen ve hala garip hareketler peşinde koşan kızını ıslah etmek için ne yapması gerektiğini öğretmene sorandan tutun da “aa benim oğlum asla yalan söylemez” diyerek kendisini ve oğlunu, diğer velilerin ve öğretmenlerin gözünde üstün bir konuma çıkarmak isteyen ve böyle bir evlat yetiştirdiği için takdir edilmeyi bekleyenine kadar herkes var orada. Bir öğretmene dönüp “amaaan herkes şikâyetçi sizden zaten, ne biçim öğretmenseniz artık” diyebilecek kadar yürekli insanların toplum içinde var olduğunu görebilmek de ülkemin geleceğine umutla bakmamı sağladı.

Bir de nerede okuduğumu soran ve Boğaziçi Üniversitesi cevabını alınca beni ortamın maskotu yapan bir öğretmen oldu ki, bana sorduğu diğer sorular gerçekten çok can sıkıcıydı. Kimya bölümüne isteyerek mi girdiğimi, ÖSS’ye hazırlanırken günde ne kadar ders çalıştığımı, bu süreç içersinde televizyon seyredip seyretmediğimi sorarak saçmalama katsayısında kayda değer bir artış gösterdi. Artık toplantıdan vazgeçilmiş, sınıf, sınıf olmaktan çıkmış ve benim kişisel bilgilerimin toplandığı bir sorgu odası haline dönüşmüştü. Bir de anneme dönerek “Erdem ÖSS’ye hazırlanırken ne yiyordu?” gibi bir soru sorması iyice canımı sıktı. Tüm özel hayatımın hiç tanımadığım kişiler tarafından dinlenmesi anlamsız geldi. Öğretmenin benim yediğim makarnayla, içtiğim kolayla bu denli ilgilenmesi daha da saçma geldi. “Hee ortaya çıkıp oynayayım bari, yeter be Erdem Erdem Erdem aaa” demek istedim, diyemedim.

İrem için de “iyi bir öğrenci” falan dediler işte. “Ehe ehe bana çekmiş”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder