4 Haziran 2011 Cumartesi

I Love Uyku

Son günlerde istikrarlı bir şekilde yaptığım tek şey telefonun alarmını ertelemek. Önceleri beşer dakikadan on dakika kadar erteleyerek başlayan bu eylem, giderek daha da kötü bir hal almakta. En son denemem kırk beş dakikayı buldu ki bu süre içinde her beş dakikada bir “ertele” tuşuna basmaktan sıkıldım ve bu kırk beş dakikanın sonunda artık yataktan kalkmam gerektiğine kanaat getirdim.

Sabah uyanmanın çok zor gelmesiyle yavaş yavaş “akşam yatmaz sabah kalkmaz” insanı olduğumu fark ediyorum. On altı – on yedi yaşındayken “akşam yatar sabah kalkmaz” insanıydım ben. Aslında şimdilerde akşamları yatmak bilmemeyi kendimce önemli bir görev gibi belliyorum ve “amaaan zaten ne kadar yaşayacağız ki uyu uyu nereye kadar” diye bir aforizma geliştirdim. Lise zamanında akşam saat dokuzda yattığımı bilirim ki bu zamanlarımı gerçekten çok boş geçirdiğimi yeni yeni fark ediyorum. (Bunun on sene sonra farkına varmam da gayet acıklı bence) Bir önceki akşam dokuzda yatıyorsun, sabah yedide zar zor kalkıp okula gidiyorsun, bütün günün okulda kapak maçı yapmakla geçiyor (Anadolu Lisesi’nin örnek bir öğrencisi), saat dört olunca eve geliyorsun, yine yatıp uyuyorsun, kalkınca yemek yiyip yine yatağına gidiyorsun. İşte bomboş bir organizma olmanın özeti budur.

Artık geç yatıp sabahları da erken kalkmak zorunda kalınca, eksikliğini hissettiğin o uykuyu vücut otobüste falan tamamlamaya çalışıyor. Bence otobüste uyumak acınası şeyler listesinin en tepesinde kendine yer bulabilir. (Acınası şeyler listemin başında o an dinlemek istediğin şarkının mp3 playerında olmadığını fark etmek yer alır. Evet, böyle de sığ bir insanım) Otobüsteki uyku halinin acınacak bir şey olduğunu şunları düşününce fark ettim: Milletin uyuduğunu anlamaması için kafanın en uygun pozisyonu almasını mı hesaplayacaksın, yine kafanın saçma sapan oraya buraya eğilip bükülmesinden mi korkacaksın ya da uyurken garip sesler (horlama, sayıklama gibi) çıkarmaktan mı korkacaksın! Ağzı açık bir şekilde uyuyan birçok insan gördüm otobüslerde ve bu insanlar uyurken, etrafındaki insanların kendilerine olan bakışlarını görse uyumak kavramını hayatlarından tamamen çıkarırlarmış gibi geliyor bana.

Uykuda sayıklamak da bende garip bir korku uyandırır. Hayatımla ilgili ağzımdan kaçırmaktan korktuğum sırlarım falan yok ama sayıklarken gayet anlamsız cümleler kurabiliyor insanlar ve bu yüzden uyandıktan sonra espri malzemesi olmak işime gelmez. Ama uyurken konuşan insanlarla ilgili acımasız espriler yapmaktan ve onlarla dalga geçmekten de hiçbir zaman vazgeçmem. Böyle de pisim işte. Bu konudaki en başarılı örneği canım kardeşim İrem vermiştir ve bir gece yarısı ben bilgisayar başında otururken, “Abi?” diye bir ses duymuşumdur. “Efendim?” diyince İrem’den gelen soru sayesinde yaklaşık yetmiş iki saat süren bir dalga geçilme süreci yaşanmıştır evde: Abi, anneler giysi olur mu? “Hee evet, pantolon olanların sayısı fazla ama arada bere de olanlar çıkabiliyor” şeklinde bir cevap vermişliğim vardır bu soruya. Yine İrem’in uyurken beni yanına çağırıp söylediği bir üçlemesi vardır. Buyrun:

İrem: Abi?

Ben: Efendim?

İrem: Üniversite…

Ben: Ne?

İrem: Şaka…

Bunu diyip gitti uykusuna devam etti kaldığı yerden. Ben de gayet aydınlanmış bir şekilde oturduğum yere geri döndüm. Hayatın sırrına erişmiş gibi hissediyordum artık kendimi. Uyuyan insanlardan duyduklarım bunlarla sınırlı değil. Bir de “Biz Fenliyiz, biz Fenliyiz; Finliler dışarı, Finliler dışarı!” var. Önümde böyle örnekler varken uyurken sayıklamaktan korkmam gayet normal sayılmalı bence.

Çok yorucu geçen bir günün sonunda metroya binmiş eve gitmeye çalışırken, karşımda uyuklayan abi sayesinde uykuyla ilgili düşüncelere daldım böyle. Kafası bir öne bir arkaya giden ve gözlerini açtığı anlarda uyumuyormuş izlenimi vermek için etrafa delici gözlerle bakan abi, bir ara kendini kaybetti ve sol bileğine sesli sesli iki öpücük kondurdu. “Kim bilir rüyasında ne gördü yazık yaa” diye abi hakkında yanlış bir şey düşünmemeye çalışsam da karşımdaki görüntünün iğrençliği git gide büyüdü gözlerimin önünde. İşler daha da çirkinleşmeden metrodan inmem gerektiğini düşündüm ve otobüse binip gözlerimi kapadım. Rüyamda bileğini öpen abiyi gördüm. Bileğinden dirseğine doğru ilerliyordu. Zıplayarak uyandım ve uyuduğum anlaşılmasın diye cin cin gibi etrafı kestim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder