4 Haziran 2011 Cumartesi

Doktor Doktor Kalksana, Şu Garibe Baksana

Doktora gitmeyi hiç sevmem. Bu yüzden yirmi üç yıllık koca hayatım boyunca doktora gitmişliğim sayılıdır. Üç yaşındayken deli gibi çıkan ateşim yüzünden buz banyosuna yatırılmam gerektiğine karar veren doktor, farkına varmadan bana bir travma yaşatmış olabilir, bilmiyorum. Bu konu hakkında yorum yapabilecek kadar donanıma sahip değilim çocuk psikolojisi alanında. Fakat doktora gitmemeyi marifet sayarak çok sağlıklı olduğumu göstermeye çalışırmış gibi “Oğlum benim bugüne kadar burnum bile kanamadı lan!” diye konuşmaktan da geri kalmam.

Yaklaşık bir aydır sol dizimin bana yaşattığı inanılmaz ağrıyı önce önemsemeyip, “ne gideceğim doktora yeaa” diye konuşup durdum. Ağrının iyice artmasıyla doktora gidip gitmeme kararım da yavaş yavaş şekillenmeye başladı. Bu süreç içinde en başta söylediğim “ne gideceğim doktora yeaa” cümlesi, önce “acaba gitsem mi lan doktora?” şekline büründü. Birkaç gün bu düşünceyle idare ettikten sonra, en sonunda “doktor çağırın bana!” şeklinde garip cümleler kurmaya başladım. Doktorun gelip, dizimi muayene ettikten sonra “sevdiğiyle evlenemezse ölür” gibi bir cümle söylemesinin ve bu sayede fantastik bir hayat yaşamaya başlayacağımın hayallerini kurmaya başladım. Bir-iki gün bu hayali bana yaşatan sevgili dizimi severek, ona anne şefkatiyle yaklaştım. Dizim, kendisine şefkatle yaklaşıldıkça daha çok şımardı, daha çok ağrıdı. Bu durum bana daha çok huzursuzluk verdi. Kısır bir döngüye girmiştik artık. Sonunda şefkat duygumun kalmadığını anlayınca ve doktorun da eve gelmediğini görünce, “bari ben gideyim” diye bir karar alıp, hastanenin yolunu tuttum.

Hastanenin kapısından girince muayene olmak için önceden aldığım randevuyu teyit ettirmek amacıyla, bir masanın arkasında oturan ve görevli gibi gözüken bir kızın yanına gittim. Kızın tepesine dikilince, bana söylediği ilk cümle şu oldu: Siz Turan Bey’in yakını mısınız? Bu cümleyi duyunca, “Hiç tanımadığım Turan Bey’in yakını gibi mi gözüküyorum acaba?” diye üstüme başıma dikkatli bir şekilde baktım. Giydiğim tişörtte Turan Bey’le ilgili hiçbir ilgi göremediğim için, bana sorulan soruyu “Hayır” diyerek cevapladım. Kız cevabımı duyunca “Hımm, bir tanıdığına benzettim sizi” dedi. Bu gerçekle yüzleşince, “Acaba Turan Bey çok önemli biri mi tanıdıkları bile ilk görüşte hemen anlaşılıyor?” diye düşündüm ve kızın suratına bakarak “Bana bir faydası olacaksa hemen şu an gidip Turan Bey’le tanışabilirim. Nerede kendisi?” dedim, fakat kız “Yok, bir faydası olmaz” dedi. Kız, Turan Bey’i anında silip atmıştı. Bu gerçekle yüzleşince, dizimin ağrısını unutup, bir süre Turan Bey için üzüldüm. Sonra, “Banane ya Turan Bey’den, adam gibi adam olsa millete bir faydası dokunur” dedim ve kızın uzattığı kağıdı hiç okumadan imzaladım. “Doktor beyin odası şu tarafta” diyen kızın parmağını izleyerek doktorun odasına doğru yol almaya başladım. Yol boyunca da “Acaba o kağıtta ne yazıyordu, okumadan attık imzayı, durup dururken başımıza iş almayalım” diye düşünerek bir tedirginlik yaşadım.

Doktorun odasına girince kapıyı tıklatmadığımı fark ettim. “Ayıp olmasın doktora, dur dışarı çıkıp, kapıyı vurarak gireyim içeri” diye düşündüm ama sonra çok salak bir izlenim oluşturacağımı fark ederek, yaptığım kabalığın utancıyla munis bir şekilde odadaki koltuğa oturdum. Şikayetlerimi soran doktora “Ya hayat zor be hacı, bir terslik var her şeyde, okul desen zor, aşk meşk hak getire zaten, dur bakalım ne olacak” demek istedim ama sadece iki dakika gördüğüm bir adama tüm hayatımı anlatmak mantıklı gelmedi ve sadece dizimden bahsettim. Dizimin ağrısının nasıl bir şey olduğunu dinleyen doktor, dizimi kontrol etmek için pantolonumu sıyırmamı söyledi. Ben ne olur ne olmaz diye pantolonumun iki paçasını da sıyırdım. Dere kenarında çamaşır yıkayan teyzeler gibi olmuştum ama tıpta utanma olmaz diye düşündüm. Sağ dizimi muayene etmeye başlayan doktoru, “Benim sol dizim ağrıyor” diyerek uyarmak istedim. “Tamam, biliyorum” diyen doktoru, içimden “Vay be işinin eriymiş, her şeyi kontrol ediyor, helal olsun!” diyerek takdir ettim. Sağ bacağımla garip hareketler yapan doktor, sol bacağıma geçince, “Bak az önce sağ bacağına yaptığım şeyleri sol bacağına yapsam ağrıdan duramazsın” gibi garip bir cümle kurdu. Sol bacağım üzerinde o hareketleri yapmadığı için kendisine minnet duymamı bekliyormuş gibi bir hali vardı. “Yazık lan, kimse önemsemiyor herhalde adamı evinde falan, bir yudum takdire ihtiyacı var, onun için de hastalardan medet umuyor” diye düşündüm. “Menisküs var sende” diyen doktorun yakasına yapışarak “söyle doktor; ne kadar ömrüm kaldı, ne kadar!” diye bağırıp, haykırarak ağlamayı düşündüm ama doktor hemen MR çektirmem gerektiğini söyledi ve bu “hemen” sözcüğünü duyunca garip bir korku yaşadım. MR sonucunu doktorun eline verdikten sonra bu tiyatral havayı yakalarsam daha anlamlı olur diye bir karar aldım.

MR çeken abi, ben odaya girer girmez, ilk defa MR çektireceğimi, aletin çok ses çıkararak çalıştığını ve korkmamam gerektiğini söyledi. Bunları söylerken suratında çok fazla şaşırdığını gösteren bir ifade vardı. Bu ifade “Demek ki insanlar bol bol MR çektiriyor, ben niye bu kadar geç kaldım lan yaşım olmuş yirmi üç” diye düşünmeme neden oldu. MR çekilmeye başlamadan önce görevli abi birkaç kez daha “korkma” dedi. Abinin MR cihazıyla çok kötü anıları olduğunu düşünmeye başladım, yoksa bu kadar çok “korkma” demesi mümkün değildi. Abiyi geçmişiyle baş başa bırakarak, MR cihazıyla baş başa kaldım.

MR çekildikten sonra hastaneden çıkma vaktim gelmişti. Kapıdan tam çıkarken, önündeki kartta Turan yazan bir doktor gördüm. “Amaaaan Turan Turan dedikleri bu muymuş? İyi ki tanımıyormuşum” dedim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder