14 Ağustos 2011 Pazar

İki İsimsiz

Can bana dönüyor ve diyor ki: Erdem sana bi şey sorucam, senin niye iki ismin yok? “Bilmiyorum ki” diyorum. Çok da aydınlatıcı bir cevap değil bu.


Annemle babam beni tek isimle anlatmayı yeterli görmüş sanırım. Bu durumdan dolayı “Şu hayatta her şeyim eksik, ismim bile bir tanecik” diye düşünmemiştim hiç. Aslında şu an itibariyle de düşünmüyorum çünkü hepimizin bildiği gibi iki ismi olanlar kendilerine hangi isimleriyle seslenileceğini her zaman bilmedikleri için, her an iki farklı şekilde çağrılma gibi bir ihtimali yaşıyorlar. Benim beynimin de belli bir kapasitesi olduğu için, iki ismim olsaydı, ikisini de aklımda tutabileceğimi sanmıyorum. Bu durum da sıkıntılı bir süreç yaşamama neden olabilirdi tabii ki. Seni çağırıyorlar ama sen takmıyorsun bunu. İdiot damgası yemen çok olası. (Çok olası?)

İki ismi olanların mütemadiyen karşılaştıkları bir soru var hepimizin bildiği gibi: Hangi ismini kullanıyorsun? Bu soruyla karşılaşan iki isimli insanlar (bu da hakaret gibi oldu, iki yüzlü insan falan, neyse) iki isminden daha modern olanını tercih etme eğilimindeler ve hayatlarını sadece o isimle sürdürme gibi bir istekleri var; herkesin, onları tek isimliymiş gibi kabul etmelerini bekliyorlar sanki içten içe. Geçmiş yıllarda bir arkadaşımın evini aradığımda yaşamışımdır burada anlatmak istediğim şeyi. Gerçek ismini vermeyeyim şimdi arkadaşımın ama olay şöyleydi:

Arıyorum arkadaşımı, babası açıyor telefonu. İşte “Ahmet Cenk” olsun mesela arkadaşımın ismi.

Erdem: Merhaba, Ahmet’le görüşebilir miyim?
Baba: Ahmet mi? Ahmet diye biri yok burada
Erdem: (“Ulan iki numarayı tuşlayamıyorum, bir işi de düzgün yapayım” düşüncesiyle) Pardon, özür dilerim, iyi akşamlar
Baba: İyi akşam… Aaa bi dakika bi dakika! Ahmet Cenk’i mi aradınız?
Erdem: Evet?
Baba: Hee o burda yaa! Cenk diyoruz da biz ona..

Güzel anlatabildim mi bilemiyorum.

İnsanlarımız bazen çocuklarına iki isim koyuyorlar, tamam. Ve çocuk, anne babasının koyduğu bu isimleri ömür boyu taşımakla mükellef. İşte burada sıkıntılı bir durum oluşması söz konusu. Yani kimi insanlar 1863 yılında doğmuş bir aile büyüğüyle adaş olmak zorunda bırakılabilir. Hıdır Berkesu mesela. “Biz modern bir aileyiz ama geçmişimize de bağlıyız” diye düşünüp bir anlık gaza gelme sonucu çocuğun hayatını karartmak mümkün. Yani benim aklım bir insanın hem Hıdır hem de Berkesu olabileceğini almıyor. Kız olsam, Hıdır isminde birisiyle birlikte olmazdım sanırım. Erkek olduğum için Muzaffer isminde bir kızı istemeyeceğimi de belirteyim.

Kimi isimler de öyle kalıplaşmış durumda ki insanlar onları tek bir isim zannediyor ve çocuklarının aslında iki tane ismi olduğunu fark edemiyor. Aklıma gelen ilk örnek “İsmail Hakkı” mesela. Zaten telaffuz ederseniz bu iki ismi bir arada söylediğinizi fark edebilirsiniz. (Ben yaptım, oldu) Yani “İsmail Hakkı” değil, “İsmailhakkı”. O kadar benimsenmiş durumda. Bu şekilde bir kız ismi bulmaya çalıştım ama aklıma spesifik bir şey gelmedi. Bir “Ayşe” takıntısı var sanırım; Ayşe Tuğçe, Ayşe Melike, Ayşe Zeynep…

Böyle karışık işler işte… Ben dayanamazdım herhalde buna. Sadece bir adet “Erdem” ile uğraşmak bazen çok zor geliyorken; ne bileyim, bir Süleyman Erdem, Erdem Hakkı olmak istemezdim. Ama bana “Burak” adını uygun gören bir hocam oldu mesela. Tek başıma aldığım derste bile ismim karıştırılacak kadar silik bir tip olduğum gerçeğiyle burada yüzleşmek istemiyorum. Bu olayı da “Bir gün sınıfta tek başıma ders dinliyorum, hocam geldi yanıma ve ‘Bak, senin adın Erdem, neden bundan sonra bir de Burak olmasın?’ dedi” diye anlatır ve o an çok duygulandığımı da belirtirim torunlarıma…


15.07.2011
Burak Erdem Yeniceler

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder