14 Ağustos 2011 Pazar

Mezuniyet Balosu ve Erdem'in Garip Halleri

Bilenler bilir geçen cumartesi günü mezuniyet balomuz vardı. Balo; bazı şeylerden kurtulmuş ya da kurtulacak olmanın getirdiği mutluluğu şıkır şıkır kıyafetler içinde, müzik ve alkol eşliğinde kutlamak demek. Kızların balo hazırlıklarına 37 gün öncesinden başlayabildikleri biliniyor. (Bilimsel bir veri değil bu, kendim uydurdum. Ama bence rahat otuz yedi gün vardır, hatta daha da fazla olabilir. Neden otuz yedi olduğu hakkında bir fikrim yok, birden otuz yedi yazasım geldi.) Biz erkekler bu konuda biraz daha rahatız sanırım. Can’la geçirdiğimiz hazırlık sürecinde, balonun başlamasına bir saat on beş dakika kala “ya balo vardı bu akşam, hazırlanalım bari” tadında bir düşünceyle giyinmeye başlamak, bu rahatlığımıza örnek verilebilir.

Ortalama bir insanoğlu için baloyla tanışma zamanı ilköğretim döneminin tamamlanmasına denk gelir. (Yine bilimsel bir bilgi değil ama bence bu zamanlarda olur. Dört yaşındaki çocukların balo yaptığına henüz rastlamadım.) Balo kavramı benim beynimde de sekizinci sınıfın sonunda kendine yer buldu. Balo olayı insanlarda fiziksel olarak çok büyük değişiklikler yaşanmasını sağlasa da (Evet, birçok arkadaşımı görünce “kim lan bu?” demiştim) sekizinci sınıfın sonunda yapılan bir balodan üst düzey verim beklemek pek mümkün değil. Sonuçta kola içilip et-pilav falan yenen ve “seni bilmem kim hocaya söylerim!” tehditleri altında geçirilen bir süreçten bahsediyoruz. O dönemde herkes çocuk olduğu için yapması ya da yapmaması gereken şeyleri kendi benliğiyle belirleyemeyebiliyor ve Ayşe ya da Mehmet Hoca’nın onayını alabilecek bir şeyler yapmaya çalışıyor. Bizim baloda da erkekler ve kızlar ayrı masada oturmuştu (ortaokul dönemindeki çocuklarda bu tarz bir cinsiyet farklılığı gözetilebiliyor) ve gece boyunca birbirimizin “onunla dans etsem mi?”, “olum Ayşe seni mi kesiyor?”, “ne yemek varmış lan biliyo musunuz?” gibi sorularına canhıraş bir şekilde cevap bulmaya çalışmıştık.

Lisede baloya katılmadık, o yüzden fantastik anılarım yok bu bölümle ilgili. “Amaaan balo ne yeaa!” havası sarmıştı sanırım benliğimizi. (Benliği sarmak?)

Veee gelelim üniversiteye. Henüz mezun statüsünde olamadığım halde adeta bir yancıymışımcasına baloya katıldım. İşte kampüse girdik, (Balo Güney Kampüs’teydi bu arada) ve fotoğraf faslını tamamladıktan sonra insan gibi yemeğimizi yemek için masamıza oturduk. Bölümden Gizem, Seda, Can, Volkan ve benden oluşan masamızla baloda masa başına düşen mezun sayısı ortalamasını ciddi oranda azalttık. (Masamızda sıfır adet mezun vardı)

Tabii “bu oran canımızı çok sıktı, derdimiz de büyük olduğu için birasından rakısına, şarabından votkasına kadar her şeyi içtik ki anca dertleri unutalım” kafasında değildik. “Heey ne güzel eğleniyoruz yeaa” modunda takılıyordu herkes fakat hepimiz biliyoruz ki bir insanın şebeklik yapma miktarı aldığı alkol miktarıyla paralellik gösteriyor. “Oturmaya mı geldik buraya” düşüncesiyle insanların hoplayıp zıpladığı bölüme doğru ilerleyince şebeklik vs. alkol grafiğinin tepe noktasında bulunduğumu fark ettim. Önce herhangi bir düğün salonunda yapılan bir düğüne katılan, en az elli yaşındaki herhangi bir Kadri Amca gibi “aa ben hiç bilmem oynamayı, oturayım şu köşede ya da en olmadı alkışlarım” demeye yeltensem de Gizem ve Seda’nın adeta bir Gülsüm Yenge “aa olmaz öyle, hadi oyna bakalım” demesiyle ellerimi havada buldum. Böyle ortamlarda havaya kalkan ellerin vücutta garip bir zincir reaksiyon başlattığını sonradan fark ettim. Havadaki ellere, önce kafa sonra da ayaklar eşlik etmeye çalışıyor ki bu süreç içersinde pek de hoş olmayan görüntüler vermek mümkün. Eller havaya kalktığında “hadi bakalım Erdem, rezilliğe başladın” diye düşünerek startını verdiğim bu süreçte hayalimin “evli, mutlu, çocuklu” olmak üzere üç kelimeden oluştuğunu haykırdığımı fark edince artık ömrüm boyunca bu şebekliği nasıl yok edebileceğimi düşünmeye başladım. Hala da düşünür dururum.

Şebek hallerimi bir kenara bırakırsak süper bir gece olduğunu da söyleyebilirim aslında. Yalnız tek bir şeye takıldık, o pastayı rektör falan kesti ama ne oldu o pasta sonra?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder