14 Ağustos 2011 Pazar

İkiiiiiiiiii (Erdem'i Tanıma Kılavuzu)

Bazen saçmalamakta üstüme tanımıyorum. Geçen gün İrem’e Florya’da olduğumu söylemek için Florida kelimesini seçtiğim an bu durumdan bir kez daha emin oldum.

Bakkala “tamam hocam”; apartman görevlisine “anne” demek falan kanıksadığım şeyler, gayet normal geliyor artık bunlar bana. Ama bazen öyle şeyler yapıyorum ki resmen insanlıktan çıktığımı fark ediyorum.

Bu olayların fitilini ateşleyen bir şey var tabii ki. Arkadaşlarımın arasından sadece Ece’ye anlattığım bu olayı artık herkes bilmeli ve benim nasıl bir insan olduğuma dair kesin bir fikri olmalı insanların.

Efendim olay şöyle bir şey: Lise ikideyim. Bütün gün okulda takıldığım yetmezmiş gibi bir de okuldan çıkınca dershaneye gidiyorum. Birkaç tane test çözüp adam olmaya çalışıyorum orada.

Dershaneye giriyorum, dersin başlamasına daha vakit olduğunu görüyorum ve bu süre içersinde ne yapacağıma karar vermeye çalışıyorum. Önümde kantine gitmek veya sınıfın önünde bekleme gibi seçenekler var. Bir dershane insana çok fazla olanak sunmuyor tabii ki. Hak verirsiniz ki başlamasına kırk beş dakika olan bir dersin yapılacağı sınıfın önünde beklemek çok da akıllıca bir şey değil. Ayrıca beklemekten sıkılıp garip bir dürtüyle sınıfın kapısını “ses de gelmiyo lan acaba ders yok mu? Dana gibi beklemiyim burda boşuna” diyerek açmak gibi riskli bir hareket yapma ihtimali her zaman mevcut. Kapıyı açınca da zaten ergenlik döneminde oldukları için içlerinde her şeye gülme potansiyeli barındıran yirmi tane kalın sesli erkeğin “zuhaha hööö muhaha” efektleri eşliğinde bana gülmeleri hiç de hoş olmaz. Ama orada durup da kapıyı açmazsam her Türk insanında olduğu gibi bende de bolca bulunan merak duygusu beni esir alabilir ve o kapıyı açmazsam delirecek gibi olabilirim. “Ulan delireceğime gider, insan gibi kantinde otururum, dersin zamanın gelince de çok dakikmişimcesine kapıyı açar girerim, böylece kendim hakkında çok olumlu şeyler düşünülmesini sağlarım” diyor ve kantine doğru yol alıyorum.

Kantine girdiğimde tanıdık hiç kimsenin olmadığını görüyor ve yalnız kalacak olmanın verdiği eziklik duygusuyla karaktersizmişimcesine bir masaya sığınıyorum. Kantine bir şeyler satılan bölüme arkam dönük ve bu durum az sonra anlatacağım olayda önemli bir yer teşkil ediyor.

Boş boş oturup ne yapacağıma dair kararlar almaya çalışırken, (tabii çok komplike kararlar değil bunlar, bugün kimyadan kaç soru çözsem ya da eve giderken hangi otobüse binsem gibi sorularıma cevap bulabileceğim sığ kararlar) bir arkadaşım geliyor ve yapılan iki geyikten sonra kantinin arkam dönük olduğu için göremediğim kısmına doğru ilerliyor. Bu sırada karşı masamda oturan bir çocuk da kantinin o bölümüne doğru gidiyor. “Herkes bir şeylerin peşinde” diye garip bir şey düşünürken “Erdeeeeeem” diye bir ses duyduğumu zannediyorum. Duyduğuma inanıp inanmamak arasında yaşadığım kararsızlığı henüz tam olarak çözememişken bir de “kaç şeker istiyosun?” diye bir soru duyuyorum. O an “ulan o Erdem benimdir herhalde” diye düşünüyor ve arkadaşımın bana çay alıp yanıma gelerek az önce yaptığımız geyiği harlandıracağımızı sanıyorum. Arkamın o tarafa dönük olmasının bu olayda kilit noktayı oluşturması tam olarak bu zaman dilimine denk geliyor. Önce ayağa kalkıp bir süre geri geri yürüyorum (buradaki bu hareketin anlamını hala çözemedim) ve tam sesin geldiği yöne dönerken “ikiiiiiiiiiiiiii” diye bağırıyorum, bu sırada elim e havaya kalkmış ve sesimi teyit etmek istercesine iki işareti yapıyor. Önce arkadaşımı arıyor gözlerim, onun bir köşede başka biriyle konuştuğunu görüyorum ve bu kişinin çaycı gibi bir hali yok. Etrafa biraz daha bakınınca az önce karşımdaki masadan kalkan ve asla tanımadığım çocuğun elinde iki tane çay dolu bardak tutarken bana anlamsızca baktığını fark ediyorum. O seslenilen Erdem başka bir Erdem ve o Erdem’in çayına iki adet şeker konmasını isteyen benim…

Tabii ki bu olayı atlatabilmem çok kolay olmadı. Günlerce kabus gördüm, otobüse bindiğimde “iki iki” diye bağırarak beni gösterecek insanlarla karşılaşmaktan korktum ve tek çift asal sayı olmasına rağmen ikiyi hayatımdan çıkardım. (Asal sayılara saygım büyüktür.) Çayı şekersiz içmeye başladığım dönem de o zamana rastlar…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder