14 Ağustos 2011 Pazar

Temiz Sayfa

Otobüse binip işimi gücümü görmek amacıyla evden çıkıyorum. Sitenin de kapısından çıkınca bir cama vurulunca çıkan sesin aynısından duyuyorum. “Benim için vurulmuyodur sanırsam” diye düşünüp ilerlemeye devam ederken sesin şiddeti artıyor. Artık merakıma engel olacak durumda değilim. Kafamı çeviriyorum, bir adet komşu, bana “Gel gel” yapıyor eliyle arabasının içinden. “Galiba daha önce hiç bu kadar istekli çağrılmamıştım” diye sevinirken, olması gayet muhtemel bir geyik muhabbeti korkusuyla kapıyı açıp biniyorum arabaya.

Nereye gideceksem oraya atılacağım söylenerek bana gösterilen kibarlık sayesinde yol boyunca güler yüzlü olmam gerekiyor. Arabaya binerken “Günaydın” demiştim; bunun sabah için iyi bir başlangıç olduğunu düşünüyorum. Fakat biraz zaman geçtikten sonra “Günaydın” kelimesinin devamını getiremediğimi fark ediyorum. Biraz daha susarsam komşumuz beni, kafası nereye eserse oraya götürebilir. Böyle bir opsiyon sunmak istemiyorum yanımdaki abiye ve “Şuraya gidecektim işte ben de” diyorum. “He tamam” diyor. Bir rahatlama seziyorum komşuda. Nereye gideceğimi neden bu kadar merak etti, bilmiyorum.

Tabii bir süre sonra korktuğum başıma geliyor ve geyik olayı start alıyor. “Ee okul nasıl gidiyor?” sorusuyla bataklığa ilk adımımızı atıyoruz. Yaklaşık on dakika sonra bataklıktan kurtulmak mümkün olmayacak, ben çırpındıkça geyik daha da ilerleyecek. “Okul bitti işte dün, tatile girdik” diyorum. Aslında Haziran’da girmem gerekiyordu tatile ama bu konuyu geçiştiriyorum kafamda. Bazen bazı gerçeklerle yüzleşmek işime gelmiyor olabilir. İç dünyamda bunlarla mücadele ederken, “Hangi bölümü istiyorsun?” diye bir soru geliyor. Soru biter bitmez dikiz aynasından kendime bakıyorum, pek de liseye gider gibi bir halim yok. Adamın “Kaç yaşına geldin, okul hala bitmedi mi!” anlamına gelebilecek bir ironi yapmış olma korkusunu yaşıyorum. Var bizim çünkü böyle huylarımız. Öğlen vakti uyanan birine, “Oo daha erken! Yat yat!” falan demeye bayılırız.

Fakat adamla bugüne kadar ki en derin muhabbetimiz asansöre binince yedinci kata çıkacağımı söylemek şeklinde oldu. Eğer yanımdaki abi benim hakkımda ondan bundan bilgi toplayan bir psikopat değilse hayatım hakkında bu kadar bilgi sahibi olması imkansız. Titreyen bir ses tonuyla “Kimya okuyorum ben zaten” diyorum. Ve tabii ki “haşikio ve hasanikisalakosmandört sülfürik asit yani hehe” muhabbetini dinliyorum. Ortam giderek çirkin bir hale bürünmekte.
Abi durmadan bir şeyler anlatıyor ve ben de sürekli “Evet” diyorum. Mükemmel bir uyum yakaladığımız söylenebilir. Fakat bu uyumun tabii ki bana salt bir faydası yok. Üniversite yıllarını anlatan bir adama sürekli “Evet” demek bir insana hiçbir şey katmıyor. “Dün akşamki halime bak, bir de şuna bak! Ne dalgalı bir hayatım var!” diye söyleniyorum içimden. Galiba güzel güzel konuşup gülme kotamı dün akşam doldurdum. “Hehe” diye gülüyorum buna.

Yüzümdeki mutluluğu gören komşumuz, bu durumu üstüne mi alındığından mıdır nedir daha da hararetli bir şekilde anlatmaya başlıyor her şeyi. Benim suratımdaki gülümsemeyi görünce sanırım onun anlattıklarına güldüğümü sanıyor ve kendince daha neşeli şeyler anlatmaya başlıyor. Bunlara kendi kendine gülüyor. Dışarıdan bizi görenlere komik görüntüler sunduğumuzdan eminim. Dünya üzerinde hiçbir derdi olmayan iki kafadar olarak arabaya atlamışız da “Orası senin, burası benim” diyerek kahkahalar eşliğinde yol alıyoruz sanki. Abinin bir süre sonra mutluluktan “Vuuhuuu” diye çıkaracağı bir ses eşliğinde arabayı kullanmasından korktuğum için “Yalnız ben size gülmüyorum, onu söyleyeyim de” deme riskini göze almayı düşünüyorum.

Fakat bu gerçeğin, abiyi üzebileceğini düşünüyor ve “Yazık ya getirdi beni buraya kadar, gülsün iki dakika ne var!” diyorum. Birlikte farklı şeylere gülmeye devam ederken artık insem de olacağını söylüyorum. Araba duruyor. İnmeye yeltenirken bir ses duyuyorum: Hehe kimyacı bomba yap bi gün bomba…

Binlerce kez duydum sanırım bu lafı. Bütün yaşama enerjimi sömüren bir cümle bu. Daha sabahtan ölü gibi dolaşmaya başlamak işime gelmiyor. Temiz bir sayfa açmanın vakti geliyor. Her şeyi unutup soruyorum kendime:
Merhaba, Erdem ben. Nasılsın?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder